28 Mayıs 2022 Cumartesi

el beyt الْبَيْت hakkında 1

Bu Ev'in! (Kâbe'nin)! Rabbine... 


bilindiği üzre, el beyt dendiğinde akla ilk gelen hep ka'be الكعبة olmuştur

tarihsel veriler üzerinden ka'be hakkında söylenebilecek herşey muhtemelen söylemiş kalın kalın kitaplar yazılmıştır. bu sebepten dolayı bu yapı ve bilinen misyonu üzerinde durmak yerine Kuran'ı anlamaya, ayetlere verilen anlamları sorgulamaya çalışacağız 

kureyş suresi 3. ayetinde ka'be denen yapının rabbi'ne kulluk edilmesinden bahsedildiği anlaşılmıştır ama burada bir gariplik olduğu aşikar

çünkü, Kuran ka'be كعبة demek istese derdi ama dememiş, beyt بيت demiş!

hem de "رَبَّ هَذَا الْبَيْتِ bu beyt'in rabbi" demiş! 

insan sormadan edemiyor, akılsız bir varlığa rabb olmak ne demek? 

rabb رب kelimesi müfredatta şu şekilde tanımlanmıştır;

bu durumda beton bir yapıyı terbiye etmek ya da belli olgunluk derecesine kadar inşa etmek ne demektir? 

rabb'in çoğulu erbâb'dır. birden fazla rabb edinmenin eleştirisi çerçevesinde dört âyette yer almıştır (A.İmrân 64, 80 / Tevbe 31 / Yûsuf 39)

erbâb olan kimsenin pozisyonu/misyonu kişinin eşya üzerindeki hakimiyeti değil, kendisine itibar edenleri üzerindeki etkisidir 

başta Musa olmak üzere geçmiş resullerin bağlıları için kullanılan ribbiyyûn, rabbâniyyûn (Rabbe bağlı olup ilmi ve ameli yetkin derecede bulunanlar şeklinde mana verilir) dört ayette geçmektedir (A.İmran 79, 146 / Maide 44, 63)

yine eşya değil insan yani akıllı iradeli varlıklardır rabb kelimesinin kastettiği kişilerin mefulleri yani rabb olanın rabbliği eşya üzerinde değil diğer akıllı iradeli varlıklar üzerinde görülür 

ev hanımı manasında rabbetul beyt ربة بيت dendiğini biliriz. evde o hanım dışında yaşayan olmasa bu ifade zerre kadar anlam taşımaz. çünkü masaya sandalyeye Rabb'lik yapamazsınız. hanımın rabbetul beyt olması evdeki adam dahil tüm çocuklara kılavuzluk yapmasındandır. her yiğidin arkasında emektar ve cefakar bir kadın vardır. 

"her başarılı erkeğin arkasında da başarılı bir kadın vardır" sözünün ederini herkes bilir

genel kanılara baktığımızda, kureyş 3. ayetteki el beyt'in ev demek olduğu, ev'in ise ka'be denen yapı olduğu söylemiştir ve o yapıya rabb olmak kastedildiği görüşü hakimdir

ka'be'yi yetiştirmek, ka'be'yi terbiye etmek, ka'be'yi adım adım olgunluğa taşımak, ka'be'yi gözetmek, ka'be'yi kollamak, ka'be'yi eğitmek ne demektir? 

genel kanılara itibar edip, yorum ile bu garip durumu anlaşılır kılmak için izahlar yapabilirsiniz 

hatta tarihi verilere itibar edenler için çok enteresan bir durum söz konusu. tarihte ka'be'nin yıkılıp yeniden yapıldığına dair rivayetler var. hatta mancınıklar ile taşlanıp yıkıldığı söylenir. bu durumda ka'be'nin rabb'i ya tatile çıktığı anda bu olaylar gerçekleşmiştir yada rabb rabbliğini yapamadı demek durumundasınız ama bunu yapamazsınız. yorum ile bir şekilde durumu kurtarmak ve meseleyi kabul edilebilir kılmak zorundasınız 

lakin bu izah yalnızca sizi bağlar çünkü rabb kelimesinin muhtevasındaki terbiye etmek, yetiştirmek, adım adım olgunluğa taşımak, eğitmek anlamları akılsız varlıklar için söz konusu olamaz 

birileri "et pişirmeden evvel terbiye ediliyor" diyebilir. oysa yine birileri yaşadığı ve yaşayacağı herşeyin önceden belirlenmiş olduğunu, yani iradesinin olmadığını ve bunun adının "kader" olduğunu da iddia edebilir. ama biz biliriz ki kader قدر kelimesi "kadir, kadar, miktar" kelimeleri ile aynı kökten türer, en yalın anlamda "ölçü" demektir kader. herşey kader yani belirlenmiş bir ölçü neticesinde gerçekleşir. iradesi elinden alınmış hiç kimse yoktur yeryüzünde. yani birilerinin kelimeyi alışılageldiği yada anladığı şekilde kullanımı bizim açımızdan bir değer taşımıyor

kureyş 3. ayeti bu defa beyt kelimesi üzerinden anlamaya çalıştığımızda ise karşımıza daha ilginç bir durum çıkıyor 

sülasi kökünde gecelemek, geceyi bir yerde geçirmek, bir yerde sabahlamak, geceleyin yapmak anlamına gelen beyt kelimesi nasıl ev anlamına gelebilir ki? 

ev denen yapı gece olduğu kadar gündüzde işlevseldir. ama kelimenin kök anlamı inatla gece'ye atıf yapmaktadır! 

kastedilen içinde yaşam sürülen mekanik yapı olsa idi geceye inatla atıf yapılması nedendir? evde gece de yaşanır gündüz de !

kelimenin sözlük anlamları insanı şaşırtmaya devam ediyor. gece gece gece... ne demek sahi beyt kelimesin anlamı? 


sözlük aynı şekilde gece kelimesini vurguluyor inatla 

ama bir an geliyor ve yine bir başka ilginç durum karşımıza çıkıyor

bakın burada ev ile alakalı bir anlam karşımıza çıkıyor fakat ev denen yapının kendisinden ziyade ev kurmak, ev yapmak şeklinde! 

sözlüğün kelimeye ayırdığı son kısmında durum bambaşka bir hal alıyor ama netleşiyor artık mesele

kelime el takısı almaksızın yani nekira isim halinde ev, yuva, yurt, aile, ocak anlamlarına geliyormuş!!!

şimdi kelimenin sülasi kökündeki anlamlarının inatla gece üzerinde olmasını artık anlayabiliriz sanırım 

geceye inatla vurgu yapılması (gecelemek, geceyi bir yerde geçirmek, bir yerde sabahlamak) beyt'in sanki bir sığınak bir dönüş yeri bir ocak güvenli bir yuva olmasından kaynaklı 

yani bu kelime ile kastedilen ev denen yapının kendisi değil ev'in misyonu 

mekanik bir yapı kastedilmiyor, evin bireylerinin bir araya getirdiği sıcaklık, huzur, güven, başını koyacak bir omuz burada kastedilen 

aslında bu denli adım adım kelimenin izini sürmek gibi zahmetli bir iş yapmak yerine  google'a "ehli beyt ne demek" yazmak yeterli olacakmış ama bizde yeni fark ettik yanıtın gözümüzün önünde olduğunu 

o takdirde kelimeye mekanik olarak ev manası vermek kelimenin anlamını eksiltmek olacaktır ki biz bunu yapmaktan imtina ederiz 

düşünsenize kelimelerin geldiği yer ile Kuran'ın geldiği yer, aynı yerdir 

Mehmet Okuyan'ın açıklama anlamı verdiği el beyan الْبَيَانَ kelimesi, kelimeleri ve kelimeler arasında ilişkinin tüm ilkelerini ve kelimelere dair tüm detayları (sözün yazıya dökülmesinin ilkeleri dahil) içinde barındırır. bu yüzden evet açıklama anlamı da taşır beyan kelimesi. çünkü kelimeler olmaksızın açıklama yapmak (ayırd etmek) mümkün değildir

bu durumda biz, kelimeler hususunda ilkesiz davranamaz, ne kelimelerden ne anlamlarından ne ilkelerinden, ne eksiltme ne de artırma yapamayız. yani en azından bunu bilinçli yapmayız. bilmeden yaptıklarımız varsa Allah bizi affetsin. 

beyt kelimesine verilmesi gereken anlamın yuva, ocak, aile anlamı olduğuna ikna olduk biz

bunu bir ayete bakarak yapmadık tabi ki. bir başka ayete daha bakalım neden buna ikna olduğumuzu göstermek için 

beyt kelimesine (muhtemelen) marife olması ve zihinlerde ev diye yer etmesi ve ka'be üzerine anlatılardan yola çıkarak müellifimiz kelimenin ka'be'yi kastettiğine hükmetmiş ama burada bariz bir sorun var. şöyle ;

tarihi anlatılar ka'be'nin yıkıldığını ve ibrahim ve İsmail'in yeniden onardığını yada benzer şeyleri anlatmaktadır.

hadi diyelim ki ibrahim ve İsmail bildiğimiz duvar ustalığı yaptı ve bir bina inşa etti!

Kuran'da ibrahim'in böyle bir meziyetinin gündem edildiği bir başka ayet biliyor musunuz? 

O'nun bunu yapmasının (binayı onarmasının) anlatıldığı bir başka ayet biliyor musunuz? 

O'na bunu yapma emri verilen bir ayet biliyor musunuz?

diyelim ki, bakara 127 ibrahim ve İsmail'in ka'be denen yapının inşaatı ile uğraştığını söylüyor, bu ayetlerin karşılığı olan yani bu ayetleri açıklayan ayetler nerde? 

Kuran'da karşılığı olmayan bir bahsin söz konusu olması mümkün müdür? 

Kuran, ibrahim ve İsmail'in, ka'be denen bina hasar gördüğü yada yıkıldığı durumda inşaatını onardığını söylüyor (olduğunu varsayalım) bu ayette ama detaylarını bize bildirmiyor, biz detayları tarihçiler yada din adamlarından öğreneceğiz öyle mi? 

bunun mümkün olabileceğini varsayıyorsanız siz Kuran'ı hiç okumamışsınız demektir. çünkü Kuran kimseye muhtaç olmayana (Allah'a) atfeder kendisini 

kimseye muhtaç olmayanın eseri de kimseye muhtaç değildir ve ele aldığı her hususta sorulabilecek tüm sorulara kendisi yanıt verir 

(binanın) temelleri şeklinde anlam yüklenen kelime de çok ilginç!

kavaid قَوَاعِدَ kelimesi dilimize kaide/kural şeklinde geçmiş olan kelimenin ta kendisidir aslında. kavaid çoğul kullanımıdır tabi

kelimeler resmen uçsuz bir derya. söz uzayacak ama buna değeceğini düşündüğümüz için şimdi konumuzdan biraz uzaklaşacağız  

bkz bu kelimenin kökü çok ilginç ve kelimenin kökü (sanıyorum Kuran üzerine düşünmek yerine atalarının ortaya koydukları üzerine düşünme alılşkanlığı yüzünden) Kuran ayetlerini nasıl şekillendirmiş!


kelimenin (ka'ade قعد) sülasi kökünde oturmak, ayakta iken oturmak, hazırlanmak, vazgeçmek, aciz kalmak anlamları var 

sözlük üzerinden kelimeyi anlamaya çalışırken kelime kaide, kural, esas şeklindeki anlamları ile zihinde çok rahat yer buluyor 

evet sözlük kelimeye dair ilerleyen kısımlarda kural, kaide, esas, temel anlamları vermiş ama mazi kökündeki o diğer anlamlar Kuran'da ilginç bir şey olmasına sebep olmuş

Mehmet Okuyan parantez içinde daima kelimesini ayete eklemek ile durumu kurtarmış gibi görünüyor ama bir kaç şeyi atlamış 

daima kelimesi (دائما)  "devamlı olarak" fiilinden alıntıdır. bu fiil deveme دوم kökünden gelen daim دائم  "devam eden" sözcüğünün zarfıdır. ayet bunu diyecek olsa derdi zaten 

yani ayet bunu demiş olamaz. mealler böyle bir anlam açığa çıkarıyor gibi göründüğü için bu ifade metne eklenmiş!

biz bu ifadeyi (daima) görmezden geleceğiz çünkü aynı dilin kelimesi zaten, ayet bunu diyecek olsa idi sözü neden bu kadar uzatsın ki? 

ama ayete hoca! nın eklediği kelimeyi eklemezsek de ciddi bir sorunumuz var bu defa

bir an es salat ile namaz kastedildiğini varsayalım. namaz bitti günlük yaşama döndük. artık ayakta iken, otururken, yanları üzerinde yatarken dışında kalan hallerde Allah'ı hatırlaya-ma-ya-caksınız! 

neden meseleyi buraya getiriyorsun diyenleri duyar gibiyim. böyle bir istisna söz konusu değilse Allah aşkına bu ayetin haber değeri nedir? 

Kuran, ey iman edenler diyor defaatle. iman edenler Allah'ı gündeminden çıkarır mı hiç? illa oturuyor yada ayakta yada ne anlama geldiği yorumcuya kalmış mealdeki diğer halde (yanları üzerinde yatarken) mi olmalıyız Allah'ı anmak için? 

Allah'ı hatırlamak ne demek hem? Allah hakkında konuşmak mi? Allah'tan bahsetmek mi? tarikatlerin zikir halkaları var mesela. Allah diyorlar işte, bkz andılar, hemde baya düzenli hatta sistematik yapıyorlar bunu, bu mudur zikir? ateistler dilinden hiç düşürmüyor Allah'ı! yaptıkları programlara bakın. Allah'ı insanlığın gündeminden çıkarmak için sabah akşam (ayakta, otururken, yan gelmiş yatarken) Allah hakkında ileri geri konuşuyorlar rivayetler ve rivayetlerin inşa ettiği mealler ve tefsirler üzerinden. anıyor, hatırlıyorlar işte. siz Allah'ı unutan bir ateist gördünüz mü hiç?

zikir bilinen anlamda hatırlamak demek değildir. böylesi bir anma hiç değildir

müzakere etmek, doğru bilgi ile olur. ilkeler ile ilkeli olur. anlamlı olur. hakikat söz konusudur. laf olsun diye müzakere olmaz. anlamsız müzakere olmaz. meseleyi sadece konuşmuş olmak için müzakere olmaz. bir mesele konuşulmuş ama uzlaşma olmamış, hakikate isabet edilmemiş ise yapılan şey müzakere olmaz

hafıza, bellek, unutulmayan, devamlı akılda tutulan anlamları var bu kelimenin 

bu minvalde zikir; hiç akıldan çıkmaması gereken/çıkmayan doğru bilgi, hep gündemde tutulan hakikatin kendisidir

Allah Allah demek zikir değildir. namaz da seslendiren Kuran zikir değildir. salat namaz değildir, çünkü namazda Kuran asla gündem edilmez, edilemez, bu yapılamaz, teknik olarak mümkün değildir. emsile bina maksut sarf nahiv iştikak ve hatta bilimum ilimlere sahip olsanız dahi namazda Kuran metnini seslendirmeniz sizi Kuran okumuş yapmaz. Kuran'ı okumak için verilen emekler ortada işte. çünkü okumak fiili sadece anlam arayışı varsa anlam kazanır. gayesi anlamak olmayan okumaya okuma değil ses çıkarma denir. Kuran okumak, el kitabın her kelimesinin tek tek izini sürmek, kelimeler arası isnadı tespit etmek ve özellikle ayetler arası bağları tespit etmek, Kuran'ın kendisini tefsir ettiği yerleri yakalamak ile mümkündür. geri kalanı yorumdur.

yanlış anlaşılmasın, biz kimsenin ne namazı ne zikir halkaları ile ilgilenmiyoruz. "dileyen iman etsin dileyen inkar" diyen bir kitaba itibar edenler, birilerinin namazı yada bir başka kişisel tercihine müdahale etmez

şimdi Nisa 103. ayetin فَاذْكُرُواْ اللّهَ fezkurullahe
ifadesine Allah'ın doğru bilgisini gündeminizde tutun anlamı verirsek, ne yani bunu sadece ayakta- oturarak - yan yatarak mı yapacağız? 

ayette üzerinde durulması gereken birden çok kelime var ama ele aldığımız bahse geri dönebilmek için şu an sadece oturarak şeklinde çevrilen قُعُودً kuuden kelimesine kurallı, esaslı anlamı vermekle yetineceğiz ve konu açıklık kazanacak

kurallarınız, kaideleriniz yani sabiteleriniz yoksa Allah hakkında sadece yorum yapabilirsiniz ve bu sadece sizi bağlar

ka'ade قعد kelimesinin içinde geçtiği bir başka ayete bakalım 
cihad kelimesinden silahlı savaş anlayanlar, cihad ile kıyas edilen kelimeye oturmak anlamı veriyorlar 

farz edelim dedikleri gibi yani özrü olup oturanlar cihad hususunda istisna ediliyorlar, peki özrü olup yatanlar ne olacak? oturanlar yatanları da kapsar mı diyeceksiniz? çolak olan da özürlüdür ve savaşa katılmamak için yeterli özürdür bu durum. ne oturuyor ne yatıyor çolak, nereye koyacağız bu kişiyi? ilgili kelime marife arkadaşlar. kör olmak anca mazeret olur bu detayı gözden kaçırmak için. ayette üç defa geçiyor bu kelime ve üçü de marife! yani bu kişiler her kimse Kuran'da bahsi geçiyor demektir.

pek zeki bazı müelliflerin bu kelimeye geri durmak (cihad dendiğinde savaş aklına gelince malum) anlamı verdiğini görüyoruz ama beyhude bir debelenme çünkü geri durmak anlamında pek çok tabiri var kitabın ve meallere bile yansımıştır 

nisa 95 ayetinde الْقَاعِدُونَ el kaıdune kelimesi ile kastedilenler kurallı hareket eden kimseler olmalıdır ve bu kimselerin özrü ayetin gündemidir. Kuran bu kimseleri başka başka ayetlerde detaylıca tanıtmış olmalıdır, aksi halde ayet değil yorumunuz değer kazanır. zaten kelime marife. bu kimselerin tanıtılmamış olduğunu varsaymak o el takısını hiçe saymak olacaktır 

önceki mealde oturanlar şeklinde karşımıza çıkan kelime İslamoğlu hoca! nın mealinde önce mücadeleden kaçınanlar oldu ama ayetin devamında yerinde sayanlar oldu, oysa kelime hiç değişmedi ayetin metninde! 

ayet hakkında konuşmaya devam etmek için her kelimesini ele alıp ayetteki tüm zamir, ismi mevsul ve el takılı ifadelerin karşılığını Kuran'dan aramayı gerektiren büyük bir çalışmayı gerektiriyor. daha ayetin başındaki يَسْتَوِي yestevi kelimesinin isim gibi amel etmesi için hiç bir sebep yok, muzari fiil olduğu çok açık iken kelimeye tüm mealler isim olacak şekilde anlam vermişler. yani ilk düğme yanlış iliklenmiş. ama biliyoruz ki meal yazarları ve mealcilere acele bir anlam lazım ve onlar için mantıklı olması yeterli. bizim için ise hiç acelesi yok. nasipse bir gün sırası gelir ayetin her kelimesine çalışırız ve o gün ayet hakkında kanaat ortaya koyarız. o güne kadar sorgularız ve sorulduğunda ayetin neyi kastettiğini bilmediğimizi söyleriz açık yüreklilik ile. biz bilmediğimizi dile getirmekten çekinmeyiz. ama neyi bilmediğimizi bilmek için sorgulamaktan da asla çekinmeyiz

yine kelimenin geçtiği bir başka ayete bakalım 

kaide, kural kelimesine oturmak anlamı verin ve başlayın yine yorum yapmaya. tarih boyunca bu ayet (aslında Kuran'ın %90'ı muhtemelen) hakkında sadece yorum yapılmış ve başı sonu net, Kuran bütünlüğünde ele alınmış tutarlı tek bir izah yapılmamıştır 

secde edenlerden olmayan İblis'in içine düştüğü durum nedir? derdi nedir bu arkadaşın? beklentisi nedir? beklenti içine girmek için doğru yada yanlış kendince haklı sebepleri var mıdır? nedir bu İBLİS? hayali mitolojik bir karakter mi yoksa siz ben gibi bir anneden olma biyolojik varlık olan bir evlat mı, ilerleyen zamanlarda baba ve dahası dede olacak mıdır kendisi ? nerdeyse kimsenin elinde tahmin dışında veri yok! 

nasipse İBLİS konulu müstakil bir çalışma yapacağız ama o ana kadar şunları demeden geçmeyelim 

yaradılışı yani ona biçilen oran en-nar (aydınlatma) olan İBLİS, kendi içinden çıktığı toplumu ve o toplumun misyonunu bildiği için ve en-nar olan yetkinliğine (yani ilmine) yaslanıp hayırlı olduğunu deklare etmiş, hatta bunu hayır bakımından kıyas yapmıştır (sad 76) . haddini aşmak dışında yaptığı kıyasta bir sorun olmadığı kanaati hasıl oldu bizde. 

fakat işler umduğu gibi gelişmeyen iblis, her umudu gerçekleşmeyen ve gerçekleşmemesi durumunda Allah'a sığınmak yerine hırslanıp beklentisi için sınırları zorlayanın yaptığı gibi haddini aşmıştı. mü'min kişi kimlerden olursa olsun, nerden gelirse gelsin Allah'ın koyduğu yasalara ve sınırlara itibar etmek zorundadır doğru bir iradeye sahip olmak için 

Erhan Aktaş mealindeki azdırmandan dolayı ifadesi İslamoğlu mealinde madem ki sen beni saptırdın şeklinde 

yine Erhan Aktaş mealinde oturacağım ifadesi İslamoğlu mealinde pusu kuracağım şeklinde 

nasıl karar vereğiz? yorum yaparak orta yolu mu bulacağız. bize göre mantıklı olan hakikat midir? azdırmak nedir? 

kediler mart ayında azar mesela yada çocuklar bazen şımarır büyükler bu durumu "azgınlık" olarak niteler. yine azmak kurdurmak ifadeleri dilimize şehvetin haddini aşması şeklinde geçmiştir. saptırmak ile azmak aynı şey olamaz ki. saptırmak hedeften başka istikamete kılavuzlamaktır. azgınlık ise haddi aşmaktır en temelde


bkz sözlükte aynı kelime yine if'al kalıbında yer alıyor 

اغوى فتاة genç kızı baştan çıkardı 

müfredatta ise kelimenin bozuk bir inançtan dolayı cahilce hareket etmek anlamına geldiği söyleniyor 

demek ki İBLİS, bozuk bir inançtan dolayı cahilce hareket ettiğini anlamış ve kendisini bu hale sokanın (baştan çıkaranın) Kuran'da nahnu/biz diye tanıtılan kişiler içinden biri (ayetin devamında صِرَاطَكَ sirate-ke dendiğine göre) (genel kanı Allah olduğu yönünde ama bu kanının bizim açımızdan hiç bir değeri yok) olduğunu düşünüyor/iddia ediyor 

iblis'in içinden çıktığı toplumdaki yetkili bir kişi, içine girdiği beklenti hususunda o'nu umutlandırmış olabilir mi? (başlı başına bir konu olduğu için burada bırakıyoruz bu soruyu)

bir kelimenin izini sürdük ve geldiğimiz noktaya bakın. devam edelim 

ayetteki صِرَاطَكَ الْمُسْتَقِيمَ sıratel mustakim ifadesi ciddi bir çalışma gerektiriyor. biz bu ifade üzerinde şimdi vereceğimiz linkteki çalışmada durmuştuk 

http://mstbysl.blogspot.com/2022/02/fatiha-6-ayet-uzerine.html

(İBLİS) dedi ki; beni bozuk bir inancın (beklentinin) içine sokmana karşılık bende temelleneceğim (kural - kaide geliştireceğim) senin doğru metodun için

öyle sanıldığı gibi oturacağım yada azdıracağım falan demiyor İBLİS. çok daha net ve Kuran'da ve hatta tüm dünyada karşılığını gördüğümüz bir iddiada bulunuyor ve bu ifade kökeni anlaşılmaz bir çok meselenin anlaşılır hale gelmesine sevk ediyor okuyucuyu

İblis kelimesinin anlamının ümit kesmek, şaşa kalmak anlamına geldiğini de biliyoruz. bakınız taşlar yerine oturuyor. bu durumda İBLİS konulu sona giden bir çalışma yapmak ne kadar emek, sabır ve zaman alır siz düşünün artık. ama bu kısacık çalışma ile bile İblis'in bir beklenti içine girdiğini, beklentisinin boşa çıktığını, ama kendisini değil bir başkasını! suçladığını ve çok ilginç bir şekilde suçladığı kişinin metodunu hedef alıp, o kişiyi itibarsızlaştırmaya (başarısızlığa uğratmaya) çalışacağını (çalıştığını) görüyoruz 

Kuran'ın haber haline getirdiği kıssayı anlamak meal yada tefsir yani başkalarının kanaatleri ile değil, yine benzer şekilde bize mantıklı gelen yorumlar ile değil, Kuran'ın kelimelerinin izini sürerek mümkündür

konumuza dönecek olursak ele aldığımız ka'ade قعد kelimesi oturmak değil temel şeklinde alınsa bile kural, kaide anlamına gelmektedir 

inkar edenler alay ettikleri zaman onlarla beraber olmayalım tamam. ne olur peki onlarla beraber oturursak yada onlarla yanyana gelirsek? yorum üstüne yorum ile ayetleri açıklamaya çalışmak sonunda açığa çıkan sadece yorum olur. oysa kelimeye oturmak yani dolayısı ile bulunmak değil de kaide, kural belirlemek anlamı verilmiş olsa onların kurallarını kaidelerini edinmeyin yada benzer bir anlam ortaya çıkar ki üzerine yorum yapmaya gerek dahi kalmaz 

zaten ayeti meal yazarlarının dediği şekilde almış olsak, sosyal medyadaki müslümanların nerdeyse tümüne münafık dememiz lazım. çünkü sosyal medya ayetler ile en çok alay edilen yerdir. oysa yapılması gereken alaycı kafirlerin metodları ile değil, Kuran'ın önerdiği metodlar ile tavır geliştirmektir 

mealler üzerinden, ayetin kimleri kastettiğine baktığımızda ayet, Kuran'a öncekilerin masalları diyen birilerinden bahsediyor 26. ayette

ve bu meale göre (ayet bunu demiyor aslında ama şu an konumuzu saptırmıyor bu detay) Allah onların evlerini başına yıkmış! hemde temelden! deprem falan olmuş yada yer yarılıp içi dışına çıkınca evleri ters dönmüş falan olmalı! 

Allah'ın böyle bir ilkesi var öyle mi?

Allah aşkına siz tarihte, içinde yaşadığımız çağ kadar Kuran ile alay eden, O'na masal diyen, mitoloji diyen, hikaye diyen, itibarsızlaştırmaya çalışan insanların varlığını duydunuz mu hiç? 

peki neden şimdi kafirlerin evlerini başına geçirmiyor Allah? 

Allah bunu bir dönem ilke edindi sonra vaz mı geçti yani?

Allah ilkelerinden döner mi? 

nasıl bir Allah tasavvurunuz var sizin böyle? 

hayır size lazım olduğunda sünnetullah demeniz yok mu!

sünnetullah ifadesi bile tek başına Allah'ın yasa ile ilkeler ile iş yaptığını yani dolayısı ile O'na atfedilecek herhangibir şeyin ilkesiz olmasının mümkün olmadığını ifade etmek için yeterlidir 


ayetin tümü üzerinde durmak bizim için şu an zor ama işaretli kısım yaklaşık olarak Allah onların binalarının (sistemlerinin) temellerini (kurallarını - kaidelerini) söktü yada benzer şekilde olmalıdır.

بُنْيَانَهُم bunyanehum kelimesine onların fiziksel olarak evlerini kastedip binaları anlamı vermek olacak iş değildir 

"beni adem بَنِي آدَمَ " ifadesine "Adem'in evi" anlamı vereni gördünüz mü hiç? 

Adem'in bina ettiği sistemdir kastedilen. Adem'den bir soy açığa çıkmıştır, o soy Adem'in binasıdır.

benzer şekilde "beni İsrail بَنِي إِسْرَائِيلَ" ifadesi herkesin bildiği bir ifadedir. ne yani "İsrail'in evi" mi kastediliyor bu ifade de? hayır "İsrail'in soyudur" kastedilen. 

onlar bir soy bina (inşa) ettiler ve bunu bir kurala bağladılar ama Allah en başta bir kural/ilke belirlemiş ve imam olacak olanları bir kurala-ilkeye/ kaideye bağlamıştır 

insanlık en temelde soyları ırklara (kökeni uyduruk-belirsiz-rivayet olan) bölmesi ile paramparça olmuştur, birleştirecek olan ise yine bir soydur ama bu soyun kişisel bir dahli ve beklentisi yoktur birleştirme noktasında ve muhataplarını kendine değil Allah'a çağırmıştır bu soyun göreve layık olanları

neticede Allah kuralsız-ilkesiz iş yapmaz. Allah yasa koyandır en temelde. hayrın ve doğruların hepsi Allah'ın koyduğu yasanın üzerine bina edilidir. sınırı aşan yani Allah'ın koyduğu yasaları görmezden gelenler hem kendini (nefsini) hem de tüm canlılığı fesada uğratırlar

ama akıllı iradeli varlıklar, atalarına verdikleri değer (körü körüne bağlı olmaları) ve beklentileri ve çıkarları için kendi kural ve ilkelerini belirlemekten hiç geri durmazlar 

işte en başta ele almaya çalıştığımız beyt الْبَيْت kelimesi de bu bağlamdadır bizim tespitlerimize göre 

ibrahim ve ismail, bir beton yapının değil bir ocağın-bir yuvanın yani bir ailenin kurallarını-kaidelerini açığa/ortaya çıkarıyor, sunuyor-arz ediyordu

rafe'a رفع kelimesine fiziksel olarak yükselme/yükseltme anlamı vermelerinin bir sebebi kadim ka'be hikayelerini baz alarak bu ayeti çarpıtıp İbrahim'i olmadığı bir hale sokmaları, bir diğer sebebi ise isa'yı fiziksel olarak gökyüzüne çıkarmalarıdır 

her iki hikayede çöptür tek kelime ile. yüksek bir ilim falan gerekmez bunların beş para etmez zırvalar olduğunu anlamak için ama nihayetinde emek ister, yürek ister, sabır (genel kanılara direnme gücü) ister ve en önemlisi (genel kanıları) sorgulama cesareti ister bunları fark etmek

anlamı ortaya çıkarmak, üzerindeki perdeyi kaldırmak, açığa çıkarmak, sunmak, arz etmek olan kelime temel atmak anlamına getirilmiş rivayetler eliyle

ibrahim ve ismail'in temellerini ortaya çıkardığı ocak (aile) Kuran'ın ele aldığı en değerli mevzulardan biri olsa gerek 

bu ocak (yuva / aile) ; Adem ile başlayıp, ismi (bu isimler sıfat'i tanımlamalardır) ile gündem edilen nebilerden oluşur (ve birde esbat)

58. ayete kadar ismi verilen (işte bunlar ifadesi ile kastedilenler) nebi'ler en temelde Adem'in zürriyetidir

Adem ile insanlığın değil risalet kurumunun temelleri atılmıştır 

bu ayet burada dururken bunun aksini iddia edemezsiniz çünkü bu ayeti yalanlayan tek bir ayet yok 

aksine;

bu durumu açıkca ortaya koyan başka ayetler var.  resuller tek bir zürriyettir 


bkz 84-85. ayetlerde krololoji ortaya konuyor ve yine zürriyet ifadesi gündem ediliyor 



86. ayet bize yine kronoloji veriyor ve 87. ayet onların babalar, oğullar ve kardeşler olduğu söylüyor, daha ne desin Kuran? bundan daha açık nasıl ifade edilebilir ki bu durum? 

Adem ile başlayan bir kurum var karşımızda ve tek bir amaca hizmet ettiği aşikar. enam 75-87 arası mealden bile okunsa resullerin davasının tek bir dava olduğu rahatlıkla anlaşılabilir 

hikayeler eli Adem'i ilk insan yaptıkları için bu kadar açık ifadeleri görmemişler hiç bir zaman. oysa Adem'in ilk insan olduğuna atıf yapan tek bir ayet bulunmaz Kuran'da. ama kelimelerin izini sürmek yerine rivayetlerin zihinlerine kazındığı kimseler, yorum yapmayı tercih edince sürekli bir biri ile çelişen tutarsız mantıksız yüzlerce farklı açıklama yapılmış tarihte

işte bakara 127 de ibrahim ve ismail beton atmıyor yada duvar örmüyor, bu ocağın yani bu büyük ailenin kaidelerini/kurallarını açığa çıkarıyor - arz ediyordu ve Allah ondan razı olsun ki bunu en güzel biçimde yapmıştır 

bkz muhtemelen herkes risaletin babadan oğula krallık / padişahlık gibi geçtiğinin iddia edildiğini duymuştur 

ama ibrahim bunun böyle olmadığını ortaya koydu  


لاَ يَنَالُ عَهْدِي الظَّالِمِينَ 
(mealen)

benim ahdim zalimlere ulaşmaz!


bkz ibrahim bir sınav veriyor ve geçiyor yani başarılı oluyor (bu sınavın kıssasını başlı başına ele alacağız nasipse ama şunu belirtelim ayette yazan ifadeyi (بِكَلِمَاتٍ) "kelime" şeklinde seslendirip çıkan sesleri meale latin harfleri ile yazarak asla bu kelime ile kastedileni anlayamazsınız. zaten bu bir çeviri de değildir. kimse كلم keleme kelimesinin anlamı için eline bir sözlük alıp kelime takibi yaparak çalışma yapmamış malesef. çok emek isteyen büyük bir çalışma ve bir çok ezber yerle bir oluyor. irade ve sabır istiyor yani neyse) bunun yani bu sınavın üzerine, İbrahim en-nas üzerine imam atanıyor/tayin ediliyor 

zürriyetinden yani soyundan da imamlar çıkmasını istediğinde ise!

zalimlerin bu ahde ulaşamayacağı bildiriliyor 

hani risalet babadan oğula geçiyordu?

zalim olmama kuralı getirildi ve dahası da var ama birden çok resul kıssasını bir defa da ele almak şu an bizim boyunuzu aşıyor 

evet risalet kurumu bir ilkeye bağlanmıştır ki bağlanmak zorundadır 

çünkü Allah ilke belirler, ilkesiz iş yapmaz, O'nun ilkesiz tek bir eseri yoktur, olamaz 

çünkü Allah öngörülebilir olmak zorundadır 

aksi halde O'na iman edilemez yani O'na güvenemezsiniz, sizi şaşırtır yoksa

Allah gibi aşkın bir kudretin sizi ters köşe yaptığını hayal edin bir an!

Kuran'ın tanıttığı Allah aynı zamanda akıl ve mantığın itibar ettiği/etmesi mümkün Allah'tır ve O öngörülebilirdir 

O'nda sürprizler olmaz, O yasa yani ilkeleri belirler. haliyle O'nun dilediği herşey ilkelere bağlıdır. hemde şaşmaz ilkeler 

Kuran, Allah'ın yapacaklarını ve yapmayacaklarını bildirir bize. canı istediğini yapan ilkesiz, öngörülemez bir Allah'ı sıradan bir zeka dahi tasavvur edemez 

hal böyle olunca varlığın en temel ilkelerini koyan Allah'a adanmış bir kurumun ilkeler ile kuşatılmış olmasının bırakın doğal olmasını bu bir zorunluluktur

ibrahim'in en az üç/3 tane çocuğu olduğunu Kuran'dan biliyoruz. nasipse delillerimiz ile bunu da tane tane ele alacağız. ama bizim metodumuzda oturup bir akşamda bir kıssayı yazmayı bırakın konu üzerinde ön çalışma yapmak bile mümkün değildir. ama nasipse yapacağız inşaAllah 

evet risalet bir soya tahsis edilmiştir fakat resul olan babanın çocuğu resul olacak diye bir kural söz konusu değildir. eğer öyle olsa idi yakub'un tüm çocuklarının resul olması gerekirdi fakat geleneksel anlatımda dahi bu olmamıştır. tam bu konu bağlamında Şener Aktaş dostumuzun yeni çıkan kitabını okumanızı tavsiye ederiz






isimleri verilmeden ابْنَيْ آدَمَ iki adem oğlu (aslında adem'in direk çocukları değil soyundan olanlar) arasındaki kıssanın anlatıldığı maide 27-32 ayetler arasında, Kuran'ın ne dediğine dair bu denli sıkı bir çalışma görmediğinize garanti edebilirim. kabil habil hikayesinin ne kadar ucuz ve ahlahsızca bir uydurma olduğunu çok kolay anlayacağınızı temin ediyorum. Allah kendisinden ve emek veren herkesten razı olsun 

risalet kurumunun misyonu bizim burada yazdıklarımız ile özetlenebilir bir kurum değildir aslında. mesele çok ama çok büyük bir mesele ve biz bunu burada yeterli şekilde dile getiremeyiz. yeryüzünde olan bitenin yani insanlık tarihinin analizi yapılıp, gelinen nokta resmedilip sonra konunun gündem edilmesi meselenin daha kolay anlaşılmasını sağlar fakat bu durumda bu yazı şu an olduğunun en az on katına çıkacaktır.

dünyanın neresine bakarsanız bakın (siyasi, akademik, dini, askeri farketmez) halkın sırtından beslenmeyen önderler (imam) göremezsiniz! 

Kuran'ın tanıttığı resuller bırakın para almayı en ufak bir karşılık ne beklerler ne alırlar 


adam olana söz bir defa söylenir ama anlaşılan bu mesele o denli ehemmiyetli ki, Kuran tekrara düşmek pahasına tekrar tekrar gündem ediyor aynı detayı

.... aklınızı kullanmayacak mısınız? 

çeviriye bakar mısınız Allah aşkına! 
عقل akele kelimesinin anlamını görebiliyor musunuz mealde? kelime bu haliyle (تَعْقِلُونَ ta’kilûne) muzari fiil hem. ama verilen mana isim formunda. yazacak çok şey ama kapasitemiz yetmiyor her tahrifata değinmeye 

ama ecir اجر kelimesi üzerinde duralım kısaca



bir şeye karşılık, bedel olması muhtemel herşeyi kapsar bu kelime

din görevlileri ve ilahiyatçıların hatta din dersi öğretmenlerinin aldıkları maaş vs kesinlikle ecir'dir. resulleri zerre kadar umursamış olsalar Kuran'ın tekrar tekrar gündem ettiği, Allah'ın muradı olan bu Resul sünnetini asla terk etmezler, gider sıradan insanlar gibi ellerinin emeği ile geçimlerini sağlar, namaz kıldırmaya din anlatmaya vs ise gönüllülük esasına dayalı olarak yani karşılık almadan bunu yaparlardı 
 
inanılır gibi değil daha onlarca ayet, resullerin görevi karşılığında bedel/karşılık/mükafat almalarının söz konusu olmadığını haykırıyor 

"sizden karşılık (ecir) istemiyorum" ifadesi geçen ayetlerin hepsini buraya almak mümkün değil. aynı ifade Kuran'da ne kadar vurgulanmış kendiniz kontrol edin dilerseniz 

https://acikkuran.com/root/Ajr

siz hiç, şimdi yada tarihte, hiç bir karşılık almaksızın hatta teşekkür dahi beklemeksizin sıradan insanlara hizmet edeni gördünüz mü?

 sadece gönüllük esasına dayalı olarak tek bir amaca (kitabı iletmek) hizmet eden ama karşılığını sadece Allah'tan beklenen bir yaşam!

 hemde DAYATMADAN!

en temelde risale taşıyana resul denir. 

elinde risale olmayan kimseye resul demek, yemek yapmayı bilmeyene aşçı demek gibidir. yada kesmeyen dikmeyen terzi gibi. kelime tüm anlamını yitirir kişide ismin mahiyeti görünmüyor ise 

resul kelimesinin yorulan kişinin yerine geçip kaldığı yerden devam etmek, kaldıkları yerden birbirlerini takip etmek anlamı ise resulleri tek başına ele alınabilir kişiler olmaktan çıkarıp büyük bir aile yani bir görevli oldukları için kurum yapar 

hatta buna çok veciz bir atıf ta yapar Kuran! 

... iman edenler; biz O'nun resullerinden hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz... 

dindarlara bakın ama, %99'u resullerin organik bağını (zihinlerinde) koparmış onları türedi hale getirmiştir 

her birini bir başka dinin habercisi haline getirmişlerdir, birini ibrani diğerini arami diğerini keldaani bir diğerini arap yapmaktan hiç çekinmemişlerdir 

bkz size yunan yada ingiliz soyu dense "hayır, ben türk'üm" dersiniz değil mi? kaçınılmaz olarak atalarınıza atfedersiniz kendinizi oysa muhtemelen iki dedenizden önceki atalarınız konusunda mutlak deliller koyamazsınız ortaya. bir yerden sonra ne deseniz kaçınılmaz olarak rivayete yaslanır! 

ama resullerin hepsinin arasındaki bağa bakın. hepsi Kuran ile sabit ve hepsi önceden atalarına müjdelenerek geliyor yani hepsi kesinlikle tek bir soy ve aralarında kopmaz/ayrılmaz bir bağ var. 

ama İbrahim keldani öyle mi?

ibrahim keldani ise Kuran ile sabit soyundan olanlar da keldani demektir .yani ismail ve ishak'ı, yakub'u ve yusuf'u, musa'yı isa'yı ve muhammed'i ırklara (arap yunan arami vs şeklinde) ayıramazsınız , tümüne keldani demelisiniz 

kendinize reva görmediğinizi resullere nasıl reva görürsünüz? rivayetlere itibar etmek üzre ahdiniz mi var Allah'a? hepsi sadece yorum olan uyduruk masallar ile Kuran'ın tanıttığı kişiler hakkında nasıl kanaat sahibi olursunuz?

gelinen günde bile aklı başında insanlar ırkların insanlığı param parça ettiğini bilir ve benimsemez bu uyduruk tanımlamaları. ama resullere reva göreceğiz öyle mi keldani arami yunan arap vs olmayı ? hepsi ama hepsi rivayet yani zerre kadar değeri olmayan boş sözlerdir bunlar

aralarında kopması mümkün olmayan bir bağ olan resuller tek bir amaca hizmet etmektedirler; insanlığı kitapla buluşturmak yani dolayısı ile kitap ile uyarmak 

hem çok ilginçtir ki resuller, insanların içinde yaşadıkları çağa göre güncelledikleri öğrettiler (doktrinler) de olduğu gibi yasayı bildirip (komut verip) kendileri geri çekilmemiştir. yani onların komuta kontrol merkezleri (saray, üs, meclis binası, makam odası, liderlik makamı, kral dairesi vs) olmamıştır hiç

yasaya göre hareket eden ilk onlar olmuştur ve hep sahada, kendileri ön safta mücadelenin tam ortasında olmuşlardır

Musa, halka firavun'a karşı koymasını söyleyip geriden komut veren olmamış, firavun ile kendisi mücadele etmiştir 

nihayetinde risalet kurumu tek bir amaç gözetmiştir, kitaba göre yaşamak ve kitabı ulaştırmak 

ama ne gariptir ki tüm düşünceleri şekillendiren rivayetler bu konuyu da şekillendirmiştir

"resuller ardında yazılı bir metin bırakmadı" anlayışı rivayetlerin nasıl saçma sapan birer düzmece olduğunu görmek için tek başına yeterlidir aslında

yeryüzünde tek bir kişi dahi kitab كِتَاب kelimesine hitab خِطبِ anlamı yüklemez iken, Kuran'ın el kitab الْكِتَاب kelimesine yazılı belge anlamı vermemek için resmen çırpınıyorlar 

adam mealin başında kelime (öyle ... ki) sokuşturmuş ayete, sonrasında tahrif etmesine şaşırmadık aslında

rivayetlerin zihnini işgal ettiği islamoğlu hoca kitab kadar basit ve sade bir kelimeyi hitap şeklinde çevirmek (değiştirmek) ten hiç çekinmemiş. hem bunu öyle ilkelce yapmış ki mealine hem kitab hemde hitap kelimesini almış. gerçi bu kanaate sahip olanların bu duruma düşmekten kaçınması olanaksızdır 

oysa hitab خِطب kelimesi zaten Kuran'da geçiyor

kelime hitab خِطب . yani bir emir yada haberin sözle aktarılması

Kuran bu kelimeyi hali hazırda kullanıyor ise ki kullanıyor, siz kelimelere takla attıramazsınız, yerlerini değiştiremezsiniz. tabi zerre kadar ilkeli bir kişiliğiniz varsa 

rivayetler insanın aklını esir alır şüphesiz ve müslümanlarınkini aldığı ortadadır. bu kurumun tek amacı vardır o da el kitabı ulaştırmak ama rivayetler eli ile resulleri görev yapmamış bir hale sokmuşlar. resullerin yapması zorunlu olan görevi de daha sonra kendileri belirledikleri insanlara (Ömer, ebû Bekir, İbni Abbas, Osman, haccac vs) yaptığı anlatılar ile zihinleri yıkamışlardır. 

oysa resuller kitabı yani yazılı belgeyi ulaştırmıştır. 

delil;  yeryüzünde Kuran'ı merak eden herkes ona ulaşabilir ve onu yazılı bir metin üzerinden okuyabilir 

hitap üzerinden Kuran'ın anlamına kimse ulaşamaz. anlam derdi olan herkes öyle (araplar dahil) yada böyle yazı ile yani kitab ile muhatap olur 

kimse bundan kaçınamaz çünkü aksi bir durum teknik olarak mümkün değildir 

merak eden okur ve her okuyanın okuduğu da yazılı belgedir. isteyen istediği kadar hitab diye iddia etsin yazılı metni okumaya devam etmeye eli mahkumdur 

risalet kurumu görevini yapmıştır, ecrini de Allah'tan alacaktır 

şimdi ister Allah'ı merak eden, ister risalet kurumunu merak eden, ister bu kuruma kılavuzluk yapanları merak eden, tek bir kitab ile muhatap olmak durumundadır 

(Kuran tevrat incil zebur furkan konulu müstakil bir çalışma olacak inşaAllah. o güne kadar rahman suresi ilk dört ayetinden yola çıkarak tek bir kitab olduğunu bildirmek ile yetineceğiz şimdilik. tek din islam tek kitab Kuran'dır. incil, tevrat, zebur, furkan vb kelimeler bize Kuran'ı tanıtan kelimelerdir)

bakınız Kuran'da resullerin özel bir pozisyon edinmesini ya da beklenti içine girmesini geçin, Kuran'ı mahki eden, kendileri nahnu/biz diye karşımıza çıkan, beşer resullere kılavuzluk eden o kimseler (mele-i âlâ) bile daha kitabın ilk sayfasında pozisyonlarını deklare ediyorlar 

yaptıklarını Allah adına/namına yaptıklarını en başta bildiriyorlar ve 

ilk 4 ayet (aslında tek cümledir) tüm yetkinin Allah'a ait olduğunu ve tek otoritenin O olduğunu bildiriyorlar 

devamında ise;

(Allah'ın pozisyonunu ortaya koyduktan sonra) kendi pozisyonlarını ortaya koyuyorlar 

Kuran'a gönül vermiş bir dostumun tabiri ile fatiha suresi mele-i âlâ'nın bağlılık bildirgesidir

resuller gibi O'nlar da Allah'a kulluk ediyorlar, O'nlar da diğer akıllı iradeli varlıklar gibi yaptıkları ve yapmadıkları herşeyden sorumlular 

resulleri uyandıran, harekete geçiren, eğiten, gözeten, kılavuzluk yapan kişilerdir bunlar. hatta kitabı yazan kişiler yine onlar 

bütün mesele kitabı akıllı varlıklara iletmektir 

düşünsenize arada aracı oldukları sanılan kimselerin sizden bizden farkı yok, sorumluluk ve hesap verme noktasında ve hiç biri kendi adına hiç bir beklenti içine girmiyor 

"burada bir aracı var" demek için insanın aklının ve vicdanının olmaması gerekir 

çünkü Kuran sizi sadece Allah'a çağırır. 
________________________________________

el beyt الْبَيْت konulu sorgulama ve ayetleri anlama gayretimiz devam edecek. sorgulama ve anlama gayreti olanlara, içinde el beyt الْبَيْت ifadesi geçen ayet meal ve tefsirlerine sorgulamacı yaklaşmalarını öneririm. çelişkileri görmek için çok büyük bir zeka gerektirmediğini göreceğinizi umuyoruz.
________________________________________

doğru varsa Allah'tan hata varsa bizdendir 

Rabbim Allah ilminizi/ilmimizi artırsın 






yeniden düşünme üzerine düşünce denemesi...

düşünme eylemi, çoğu zaman yapılageldiği gibi yalnızca zihinsel bir uğraş, kelimelerle oyalanmak-oynamak ya da belli fikirleri tekrarlamak -...