29 Aralık 2024 Pazar

"bence... " ifadesinin düşünsel yetersizliği üzerine...

"bence... " ifadesinin düşünsel yetersizliği üzerine... 

günlük hayatta sıkça karşılaştığımız "bence" ifadesi, bireyin öznel bakış açısını ortaya koyar. ancak bu ifade, çoğu zaman bir yargının düşünsel derinliğini, evrensel bir anlam taşıma potansiyelini ve mantıksal bağlamını sorgulamamıza sebep olur (tabi düşünen bireyler için geçerli bu durum)... 

"bence bayrak bir bez parçasıdır" 

bu ifade, bayrağın bir grup insan için taşıdığı sembolik ve kültürel anlamı göz ardı eder. bayrak, bir toplumun kimliğini, tarihini ve ortak değerlerini temsil eder. bir bireyin bayrağı yalnızca fiziksel materyaline indirgemesi, sembolizmin özünü kavrayamadığını gösterir. burada düşünsel (zihinsel) bir eksiklik vardır çünkü bireyin kendi öznel yargısı, toplumsal bir fenomenin anlamına dair evrensel bir fikir sunmaktan uzaktır.  

"bence, ezan sesi sadece bir gürültüdür"
 
bu yargı, ezanın dini, kültürel ve manevi bağlamını anlamaya çalışmadan, yalnızca bireysel bir algıdan hareket eder. ezan, müslüman toplumlar için manevi bir çağrıdır ve derin bir anlam taşır. öznellik, burada da evrensel bir değer yargısına ulaşmayı engeller. ezanın anlamını onun müntesipleri için değerlendirmemek, kültürel ve toplumsal bir olguyu kişisel beğeniye indirgemekle eşdeğerdir.  

(kilise çanı içinde, "bence, çan sesi boş bir ses" demek ezan sesi için bahse konu aldığımız düşülsel değeri olmayan kanaat ile aynıdır)

"bence, siyah giyinmek çok itici" 

moda ve giyim, bireyin kişisel ifadesi ve toplumsal bağlamda anlam taşıyan unsurlardır. siyah giyinmek, bazıları için zarafet ve asaletin sembolüyken, bu rengi sıkıcı (yada itici) olarak nitelendirmek yalnızca bireysel bir görüşe dayanır. bu ifade, siyah rengin toplumsal ve kültürel bağlamdaki farklı anlamlarını kavrayamadığı için düşünsel bir değer taşımaz.  

"bence, kahvenin tadı çok kötü yani kahve saçma sapan bir içecek" 

bu yargı, kahvenin bir içecek olmanın ötesinde, insanları bir araya getiren sosyal bir araç olduğunu görmezden gelir. kahve, kültürel etkinliklerde, toplumsal ritüellerde ve bireyler arası bağların kurulmasında önemli bir rol oynar. kahve içmenin vakit kaybı olduğunu söylemek, bu bağlamı anlamamak ve bireysel bir hoşnutsuzluğu genellemekle eşdeğerdir.
doğru kahvenin doğru oranda doğru zamanda tüketiminin sindirim sistemine faydaları bahsi diğer... 

"bence, herkes kendi doğrularıyla yaşamalı."

bu ifade ilk bakışta özgürlükçü ve kapsayıcı bir düşünce gibi görünse de, düşünsel olarak çelişkilidir. "herkes kendi doğrularıyla yaşamalı" önerisi, bireylerin kişisel doğrularını mutlaklaştırarak toplumsal düzenin temelini oluşturan ortak değer ve kuralları göz ardı etmektedir. örneğin, bir birey için "doğru" olan şey bir başkası için zarar verici veya yanlış olabilir. eğer herkes sadece kendi doğrularına göre hareket ederse, bir toplumda kaos ortaya çıkar ve ortak yaşam kurallarının geçerliliği kalmaz.  

bu ifade, çözüm sunmayan (hatta kaos yaratmayı hedefleyen) bir öznelliği idealize ettiği için düşünsel bir değer taşımaz hatta toplumsal sorun yaratır. çünkü yaşam, yalnızca bireysel doğrulara değil, toplumsal uzlaşıya ve evrensel etik değerlere dayanır. ilk bakışta anlamlı gibi görünmesine rağmen, derinlemesine incelendiğinde, bu tür ifadelerin düşünsel bir içeriğe sahip olmadığı ortaya çıkar.

"bence" ifadesi, bireyin kendi algısını ve deneyimini ifade etmek için elverişli olsa da, çoğu durumda evrensel bir gerçeklik veya ortak bir anlam sunmakta yetersizdir. 

düşünsel bir değer taşımak, bir yargının bireysel öznelliği aşarak başkaları tarafından tartışılabilir, incelenebilir ve değerlendirilebilir olmasını gerektirir. 

"bence" ile başlayan ifadeler ise çoğu zaman bireysel öznellikten evrensel bir anlayışa geçiş yapamaz.  

bir ekip ya da toplum içinde, bireylerin sürekli olarak "bence" diyerek öznellikten kopamaması, iletişimi ve iş birliğini büyük ölçüde zedeler. bir ekipte, her bireyin yalnızca kendi düşüncesini ifade edip başkalarının görüşlerini dikkate almadığı bir ortamda, kolektif bir karar alınması veya ortak bir hedefe ulaşılması imkânsız hale gelir. 

örneğin, bir ekipte herkesin "bence bu yöntemi deneyelim" demesi ama önerilerin dayandığı rasyonel gerekçelerin eksik olması, tartışmaların kaotik bir hâl almasına ve sonuca ulaşılamamasına yol açar. 

(bunu yaşamayan ekip yok demek abartı olmaz çünkü bu meseleyi düşünsel zeminde tartışan ekip yok.)

benzer şekilde, bir toplumda herkes yalnızca öznel kanaatlerini dile getirip evrensel bir çözüm arayışından uzaklaşırsa, toplumsal uyum ve iş birliği sağlanamaz. 

(toplumlarda da bahse konu aldığımız mevzu düşüncenin konusu edilmediği için fikir bazında kaos bir realite olarak önümüzde durmaktadır.)

örneğin, bir mahallede çevre temizliği konusunda "bence temizlik belediyenin işi" diyen birinin bu yargısı, toplumsal sorumluluğu paylaşmayı reddederek çözüme engel olur. toplumda bireylerin yalnızca kendi görüşlerini değil, ortak fayda ve değerler çerçevesinde tartışmaya açık, düşünsel derinliği olan öneriler sunması gerekir.  

bir ekibin ya da toplumun sağlıklı şekilde birlikte hareket edebilmesi için, bireylerin "bence" ifadelerini bir başlangıç noktası olarak görmesi, ancak bu ifadeleri evrensel bir düşünsel çerçeveye dönüştürebilmesi önemlidir. 

yalnızca bireysel kanaatlere dayalı bir sistemde kaos hâkim olur; oysa ortak aklın, mantıksal çözüm önerilerinin ve kolektif kararların öne çıktığı bir sistem, uyum ve ilerlemeyi (daha önemlisi birlikteliği) mümkün kılar.  

sonuç olarak, "bence" ifadesinin düşünsel bir değer taşıması, bireyin öznel yargılarından çıkıp evrensel anlam ve çözüm arayışına odaklanmasına bağlıdır.

hem ekip çalışması hem de toplumsal yaşam, bireylerin yalnızca kendi görüşlerini dile getirdiği değil, ortak anlamlar ve çözümler üretmeye çalıştığı bir iş birliği ile sürdürülebilir.

gelinen günde dünya üzerinde (ölçeği küçültürsek ülke, daha da küçültürsek ekipler bazında) bahse konu aldığımız mevzu ıskalandığı için kaos oluşmuş ise bu konu üzerine düşünmek diğer tüm düşünüldüğü varsayılan konular üzerine düşünmekten değerlidir. 

çünkü ekip yada toplum söz konusu olduğunda başkaları ile barış içinde ve ortak faydaya hizmet eden düşünceler değerlidir. 

kaos yaratan düşüncelere ("bence...) gereğinden fazla değer atfetmek, bireysel bencilliği teşvik eder ve toplumsal uzlaşıyı zedeleyerek kaosa yol açar.

oysa sadece ekip yada toplum ile değil doğa ile de birlikte yaşıyoruz. haliyle "bence... " dediğimizde ekip yada toplumdan ziyade doğayı dahi dikkate almış olmalıydık. 

sadece toplumsal yaşamı değil doğayı dahi katlettiğimizi düşünürsek bu konu burada ele alındığından çok daha büyük ve tekrar tekrar ele alınması ve üzerinde düşünülmesi gereken bir konu...

akıl - ahlak ilişkisi üzerine

aklın çıktısı olarak suskunluk, ahmaklar tarafından verecek yanıt olmama hali (eksiklik) olarak algılananilir (genelde böyle olur)...

oysa bazen durup (susup) yeniden düşünmek icab eder (hatta düşünülmüş olan üzerine yeniden düşünmek)... 

çünkü, aklı evveller bir çırpıda (kendinin düşünmediği, başkasının ona ezberlettiği) yanıtı verirken, akıl bir çırpıda verilen yanıtlarla yetinmez, onları da sınar... 

zaten değerli olan yanıt değil, verilmiş yanıtların doğruluk değerinin sınanma becerisidir...

suskunluk üzerine

aklın çıktısı olarak suskunluk, ahmaklar tarafından verecek yanıt olmama hali (eksiklik) olarak algılananilir (genelde böyle olur)...

oysa bazen durup (susup) yeniden düşünmek icab eder (hatta düşünülmüş olan üzerine yeniden düşünmek)... 

çünkü, aklı evveller bir çırpıda (kendinin düşünmediği, başkasının ona ezberlettiği) yanıtı verirken, akıl bir çırpıda verilen yanıtlarla yetinmez, onları da sınar... 

zaten değerli olan yanıt değil, verilmiş yanıtların doğruluk değerinin sınanma becerisidir...

"bence" diye başlayan ifadelerin değeri ve alınması muhtemel tavır üzerine...

"bence" diye başlayan ifadelerin değeri ve alınması muhtemel tavır üzerine... 

düşünce ve ifade özgürlüğü, bireylerin kendilerini ifade etme hakkını garanti altına alan temel bir ilkedir. bu bağlamda herkesin "bence" diye başlayan ifadelerde bulunması, modern toplumların vazgeçilmez bir gerçeğidir.

ancak bir ifadenin özgürce dile getirilebilmesi, onun doğru, tutarlı ya da dikkate değer olduğu anlamına gelmez. özgürlük, düşünsel değerin garantisi değil, yalnızca düşünsel varoluşun koşuludur. bu yazıda, "bence" ifadeleri karşısında mantıklı düşünen bireylerin nasıl bir tavır alması gerektiği ve hangi ölçütlerin dikkate alınması gerektiği tartışılacaktır...

mantık ve akıl ilişkisi... 

her "bence" ifadesinin arkasında bir akıl yürütme çabası bulunur. ancak bu akıl yürütme, mantıktan yoksunsa tutarlılık da mümkün değildir. mantık, düşüncenin kendi içindeki tutarlılığını sınayan bir disiplindir. mantığın ihmal edildiği durumlarda, akıl işlevini kaybeder ve tutarsızlık ortaya çıkar. bu tutarsızlık, kişinin kendi sözleriyle çelişmesiyle başlar ve nihayetinde gerçeklik ile uyumsuzluğa dönüşür.  

bu noktada, halk arasında kullanılan "akli dengesi yerinde değil" ifadesi, mantıkla doğrudan ilişkilidir. 

"denge" burada, mantığın sağladığı tutarlılığı ifade eder. bir düşüncenin tutarlı olmaması, onun realite ile uyumlu olmasını da imkansız hale getirir. 
realite ile çelişen bir düşüncenin değerli bir sonuç üretmesini beklemek, geleceği olmayan bir bekleyiştir. 

(mehdi beklemek gibidir bu durum. siz sürekli beklersiniz ama o hiç gelmez...) 

mantıklı düşünen bir birey, bir "bence" ifadesini değerlendirirken bir kaç temel ölçütü ilke edilebilir;

mantıksal tutarlılık...

bir ifadenin dikkate değer olup olmadığını anlamanın ilk adımı, onun kendi içinde tutarlı olup olmadığını sınamaktır. bu, eğitimli bir zihnin gerçekleştirebileceği bir değerlendirmedir ve genellikle derin bir akademik uzmanlık gerektirmez.
(eğitimli zihin ile kastedilen, yüksek okul mezunu olmak değil, kişinin kendi bilincine yatırım yapmış olması, mantık yada düşünme konulu çalışması yani basit örn rasyonel yada analitik düşünme konulu kitapları doğru düşünme becerisi kazanmak için okumuş olmasıdır)

örn "bence..." ifadesi; 

"bence, sonsuz bilgiye ulaşmak için bilginin sınırlarını net bir şekilde tanımlamamız gerekir."

garip ama bu ifadeyi bir doktor, mühendis yada bir yöneticiden işiten eğitimsiz biri, anlamlı bir söz işittiğini fakat kendisinin yetersiz olduğu için sözün değerini anlamadığını varsayacaktır. oysa bu ifade baştan sona zırvadır. 

bu ifade, yüzeyde sistematik bir yaklaşım öneriyor gibi görünse de, "sonsuz bilgi" kavramı herhangi bir sınır içermez ki. sınırları tanımlamak, bilginin bir kısmını dışlamak anlamına gelir ki bu, sonsuz bilgiye ulaşma çabasını doğrudan çelişkili hale getirir. bu çelişkiyi fark etmek için mantık ve epistemolojiye dair temel bir bilgi yeterlidir... 

bunu söyleyen birine ["sonsuz bilgi" dedikten sonra "bilginin sınırları" demen için aklını yitirmiş olmalısın] deseniz, o bunu hakaret olarak algılar. ama o ne olarak algılarsa algılasın akıl yitirilmiş yada hiç elde edilmemiş olmalı ki, o bu söze değer atfetmeyi başarmış olmalıdır. üçüncü bir hal mantık ilmi açısından muhaldir. (seçenek olarak muhatabın mizah yapmış olması üzerine de düşünebilir ama mizah konulu bir ifadeye benzemediği için bu seçenek muhaldir.)

realite ile uyumluluk... 

bir ifadenin realite ile uyumlu olup olmadığını değerlendirmek, daha karmaşık bir çaba gerektirir. bu, ifadenin yalnızca kendi içinde tutarlı olmasını değil, aynı zamanda gerçeklikle örtüşmesini de gerektirir. ancak bu değerlendirme, ilmi birikim, deneyim, eleştirel düşünme becerisi ve ayrıca imkan gerektirir.  

düşünce özgürlüğü bağlamında her birey, “bence” diyerek kendi fikirlerini ifade edebilir. ancak zaman, geri kazanılamayan bir kaynak olarak, hangi ifadelerin dikkate alınacağı konusunda seçici olmayı gerektirir. boş (kendi içinde çelişen) sözlerle oyalanmak, sadece zaman kaybına değil, aynı zamanda zihinsel enerjinin tükenmesine de yol açar. dahası, tutarsız ya da çelişkili düşüncelere itibar etmek, bireyin kendi düşünsel yapısının da çelişkiye senkronize olmasına neden olabilir.  

bir ifade yalnızca mantıklı bir temele dayanıyorsa ve düşünsel bir derinlik barındırıyorsa dikkate alınmalıdır... 
çelişkili ya da tutarsız ifadeler, hem bireyin hem de toplumun düşünsel kalitesini düşürür...

netice itibari ile "bence..."  ifadeleri, düşünce özgürlüğünün doğal bir sonucu olarak sürekli karşımıza çıkacaktır. ancak bu ifadelerin doğru, değerli ya da dikkate değer olup olmadığını anlamak, akıl ve mantık süzgecinden geçirilmesini gerektirir. herkesin kendi sanrısını ifade etme özgürlüğü vardır; ancak bu, bizim sanrılara itibar edeceğimiz anlamına gelmez... 

realiteden ziyade mantıksal tutarlılık, bir "bence..." ifadesinin değerini belirleyen temel ölçütdür. bu ölçütü dikkate almamak, sadece bireysel bir kayıp değil, aynı zamanda kolektif bir düşünsel yozlaşmayı da beraberinde getirir.

kolektif düşünsel yozlaşma tabiri yaşadığımız dünyaya hiç uzak değil dimi.

neyse, eğitimli bireyler (eğitimliden kasıt asla diploma sahipleri değil, çünkü "bence..." lere en çok kıymet verenlerin onlar olduğunu görmek zor değil), zamanın kıymetini bilerek, sadece düşünsel derinlik barındıran ifadelere itibar etmelidir... 

tabi bu, düşünsel bir çözümleme ve bir temenni, kim ne isterse onu yapmakta muhakkak özgürdür... 

buradan da şu çıkar ki; "özgürlük" üzerine kesinlikle (sürekli yeniden) düşünülmesi gereken başlı başına bir konudur. çünkü bu yozlaşmanın bir nedeni özgürlük. peki madem değerli ise, ki kesinlikle öyle, özgürlük nedir?...

yeniden düşünme üzerine düşünce denemesi...

düşünme eylemi, çoğu zaman yapılageldiği gibi yalnızca zihinsel bir uğraş, kelimelerle oyalanmak-oynamak ya da belli fikirleri tekrarlamak -...