modern insanın belki de en temel problemi tutarlılıktan yoksun oluşudur. tutarlılık, bir kişinin söylemleri ile eylemleri arasında uyumu, değerlerinin her durumda geçerliliğini, ilke ve prensiplerinin zaman ve koşullara göre değişmemesini ifade eder. ancak bugünün insanı tutarlı olmakta başarısız ve kendi çelişkilerini görmekte isteksiz.
demokrasiye değer verdiğini söyleyen modern insan, demokratik değerleri savunurken, kendisi gibi düşünmeyenlere demokratik haklar tanımaz. demokrasi söylemleri, kendisinin bağlı olduğu grubun sınırlarına kadar geçerlidir. karşı tarafa söz hakkı tanımaz, ifade özgürlüğünü savunurken hoşlanmadığı düşünceleri susturmaya çalışır (en iyi durumda kulaklarını tıkar).
eleştirel düşünceyi önemsediğini söyleyenler, kendi dışında kalan insanların söylemlerindeki tutarsızlıkları kolaylıkla tespit eder ve bunları eleştiri konusu yapar. fakat aynı insanlar, kendi grubundan kişilerin düşüncelerinde yer alan bariz çelişkileri görmezden gelir. hatta bu çelişkileri örtbas etmeye çalışır. hele kendi düşüncelerinin eleştirilmesini, şahsına saldırı olarak algılar.
iş dünyasında çalışanlar, sermayenin (işverenlerin) yasal olmayan ya da etik dışı davranışlarını hemen fark eder ve eleştirirler. ancak kendi davranışlarını aynı eleştirel yaklaşımla değerlendirmekten kaçınırlar.
benzer şekilde sermaye (işverenler), çalışanlarının ne kadar özverili olduklarını sorgularken, kendilerinin çalışanlarına karşı ne ölçüde özverili olduğuyla ilgilenmezler.
çevre duyarlılığını dile getiren modern insan, çevreyi koruma sorumluluğunu başkalarına yüklerken, kendi yaşam alışkanlıklarında çevreye verdiği zararı dikkate almazlar. başkasının israfını eleştirirken kendi tüketim alışkanlıklarını değiştirmez. bilim ve teknoloji doğayı herkesin gözü önünde yok etmektedir ama onları değil sadece yere izmarit atan sıradan insanı eleştirirler.
siyasette de durum farklı değildir. karşıt görüşlü partilerin skandallarını, sansasyonel haberlerini önemseyip bunları yayarken, kendi partisindeki benzer olayları küçümsemeye ya da örtmeye çalışırlar. parti içinde ortaya çıkan hukuksuzlukları, usulsüzlükleri gündeme getirmekten kaçınırlar. gündeme geldiğinde ise savunma moduna geçerler.
değişimi ve dönüşümü savunan, başkalarını değişime davet eden kişi, kendi hayatında değişime karşı direnç gösterir.
başkalarına sürekli olarak kişisel gelişim tavsiyesi veren biri, kendi hayatında gelişime kapalı kalır.
sigarayı bırakan biri, başkalarına sigarayı bırakmaları gerektiğini şiddetle savunur. fakat kendi sigara kullandığı yıllarda benzer tavsiyeleri hiç dikkate almamıştır.
ebeveynler, çocuklarına kitap okuma konusunda baskı yaparken, kendileri kitap okumazlar.
bilim ve dini karşı karşıya koyan modern insan, dindarların inançlarını sorgulamamasını eleştirirken, kendisi bilimi sorgulamaz. bilime inancı, sorgusuz sualsiz bir kabuldür.
ateistler, dini inanışların anlamsız olduğunu söyler fakat kendi hayatlarında ateizm temelli anlam üretemezler.
dindarlar ise ateizmi tutarsızlık üzerinden eleştirirken, kendi inançlarındaki tutarsızlıkları görmek istemezler.
hukuk ve adaleti toplumun en yüksek değerleri arasında sayanlar, kendileri hukuksal sorun yaşadıklarında hukukun güvenilmez olduğunu ileri sürerler. kişisel menfaatlerine uygun olmayan durumlarda hukuku eleştirir, çıkarları söz konusu olduğunda hukuka bağlı kalınmasını savunurlar.
sağlık ve beslenme konusunda önerilerde bulunanlar, zararlı gıdaları başkalarına yasaklamak ister ancak kendi yaşamlarında zararlı (ya da güvenli olup olmadığını hiç düşünmediği) gıdalardan vazgeçmezler.
trafik kurallarına uymanın önemini sürekli dile getiren kişi, trafik kurallarını kendisi ihlal eder.
özel hayata saygıdan bahseden biri, başkalarının hayatını sorgulamaktan geri kalmaz.
eğitim sistemini eleştiren öğretmenler, bu sistemi değiştirme konusunda herhangi bir sorumluluk almadan eleştiriyi sürdürürler.
sosyal medya bağımlılığını eleştiren bir kişi, kendisi günün büyük kısmını sosyal medyada geçirir.
kadına şiddet konusunda hassasiyetini dile getiren modern insan, kendi yakın çevresinde psikolojik ya da ekonomik şiddeti fark etmek istemez.
toplumsal eşitlik ve adaleti savunanlar, kendi hayatlarında sınıfsal ayrıcalıklarını rahatça kullanırlar.
kendisi ve kendi gibiler için sürekli adalet sloganları atanlar, benimsemediği kişi ve gruplar için adalet taraftarı olmazlar. onların mağduriyetlerine göz yumarlar.
milliyetçi - toplumsal söylemleri sıkça kullanan kişi, ülkesine karşı sorumluluklarını yerine getirmekte isteksiz davranabilir, vergilerini ödemekten kaçınır ya da kamu yararına olmayan kendi davranışlarını görmezden gelir.
başkalarının söylemlerindeki çelişkileri saptamak için emek verenler, aynı emeği kendi söylemlerindeki çelişkileri saptamak iin ortaya koymazlar.
dedikodu ve gıybeti kınayan insan yaşamına yakından bakıldığında, kınadığını kendisinin yaptığını görmemek nerdeyse mümkün değil.
modern insanın tutarsızlıkları, onu gerçek anlamda medeni olmaktan alıkoyar. kendi değer ve söylemleri ile eylemleri arasındaki uçurum, sadece toplumsal yaşamı değil bireyin iç dünyasını da derinden yaralar.
bu tutarsızlıklar modern insana has olamaz ama eskiler için zaten ilkel dendiği için onları eleştirmek doğal olarak anlamsız. ama modern insan iddiası bu kadar çelişkiyi gözler önüne seriyorken modern insanı eleştirmemek olacak iş değil.
tutarsızlıklar üzerine düşünmek ve bunları görmek, kınamak ya da suçlamak için değil, tutarlılığı mümkün kılmak ve daha medeni, daha dürüst bir yaşama yaklaşmak için gereklidir...