7 Ağustos 2025 Perşembe

insan ve bilgi arasındaki ilişki üzerine....

insanlar onlarca farklı şekilde tasnif edilebilir ama bu tasnifler çoğu zaman kimseye bir şey söylemez. insanların bazıları hırsızdır, bazıları değil... eee? bu tasnif kimseye bir şey söylemiyor...


bunu okuyan hırsız dahi olsa, durup düşünmek yerine ya muhtemelen bahane üretecektir... 

oysa düşünsel bir değerlendirme ile insan tasnifi yapılıp, okuyanı düşünmeye sevk etmek mümkün... 

bilmeye karşı tutuma göre insanlar:

bilmediğini bilmeyenler; cehaletlerinin farkında değillerdir. genellikle kendilerini yeterli zannederler, sorgulamazlar. bu kitlede kibir, önyargı ve direnç yaygındır.

bilmediğini bilenler; öğrenmeye açık olanlardır. sorgular ve dinlerler. anlamayı amaçlarlar. gelişime açıktırlar.

bildiğini zannedenler; aslında bilgileri yüzeyseldir ama hakikati elinde tutuyor gibi konuşurlar. genellikle tartışmalarda baskın (haklı) olmak isterler, öğrenme değil ikna etme peşindedirler.

bilen ama susanlar; ya ortamı uygun bulmaz ya da konuşmanın anlamsız olduğunu düşünürler. bilgiyi saklama ya da paylaşmama eğilimi de olabilir.

bilen ve bildiklerini öğretmeyi amaçlayanlar; bilgilerini paylaşmaktan çekinmezler ama bunu kibirle değil, objektif ve tevazu ile yaparlar. düşünmeyi - sorgulamayı teşvik ederler.

soruya, meraka ve öğrenmeye yaklaşım biçimine göre insanlar:

gerçekten merak edenler; soruları, içten gelen bir öğrenme arzusuyla sorarlar. bilmeyi isterler, sorgular - düşünürler. 

muhatabının bilgisini sınamak için soru soranlar; soru sorarken, karşısındakini ölçmeye çalışırlar. cevap aramaz, egosunu beslerler.

muhatabını zor durumda bırakmak için soranlar; amacı öğrenmek değil, karşıyı küçük düşürmek, açığını bulmaktır. bilgiyle güç elde etmek isterler. 

soru sormaktan korkanlar; ya utanır ya da cevabın kendisini zorlayacağını bilir, o yüzden soru sormazlar.

soru sormaya doymayanlar; hem bilir, hem de bildiğini yeniden sorgularlar; öğrenmenin sonu olmadığını fark etmiştirlerdir..

bilgiyi kullanma biçimine göre insanlar:

bilgiyi anlamak için kullananlar; bilgi, onlar için hakikate ulaşma aracıdır. kendi sınırlarını tanımaya çalışırlar.

bilgiyi başkalarını yenmek için kullananlar; bilgiyi bir araç olarak görürler, amaç ikna etmek veya üstün gelmektir.

bilgiyi süs olarak kullananlar; derinliğine inmez, yalnızca alıntılar yapar, aforizmalar dillendirirler; izlenim bırakmak isterler.

bilgiyi sahiplenmeyenler; kimin söylediğinden çok ne söylendiğine odaklanır; bilgiye değil hakikate bağlıdırlar. 

tartışma ve iletişim tarzına göre insanlar:

öğrenmek için dinleyenler

haklı çıkmak için konuşanlar

kendini göstermek için konuşanlar

karşısındakini anlamaya çalışanlar

karşısındakini alt etmeye çalışanlar

bilginin zamanla değişebileceğini kabul etme düzeyine göre:

bilginin geçici olduğunu kabul edenler; düşüncelerini güncellemeye açıktır.

bir kez öğrendiğini sabitleyenler; her şeyi çözmüş gibi hisseder, gelişime kapalıdır.

öğrendikçe kesinlikten uzaklaşanlar; bilginin karmaşıklığını fark ettikçe daha az iddialı hale gelirler.

bilgiyi ezber sananlar; öğrenme değil, tekrarlama peşindedir. düşünceyi değil veriyi aktarır.

bu tasniflerin hepsi insanın bilgiyle kurduğu ilişkiye dair farklı bakış açıları sunar.

enteresan olan ise hırsızın bilgisiz olmamasıdır. düşünsenize; siz bir eve girip evdeki mücevherleri kimseye görünmeden alıp (çalıp) çıkabilir misiniz? 

ya da sahte bir diploma ile akademisyen olabilir misiniz? nasıl bir yol izlenmeli sahte diploma ile akademisyen olmak için? haliyle sonra akademik düzeyde iletişim kurmak ta gerek; bunun nasıl yapılacağını kaçımız biliyor ki?

yani ister hırsız olsun ister arsız ister sahtekar ya da dolandırıcı; hiç kimse bilgisiz değil...

sorun bilginin ne olduğunu ya da olmadığını bilmiyor olmamız ve onunla ne yapacağımızı ve nasıl etkileşim kuracağımızı bilmiyor olmamız... 

sahi, bilgi nedir? malum, birbirine zıt kutupları oluşturuyor olmalarına rağmen, herkes öyle ya da böyle bir şeyler biliyor ve bunları savunuyorlar. hatta bildiklerini savunurken deliller dahi buluyorlar. oysa biri diğerinin zıddı... ama baktığınızda hepsi bilgi! 

2 Ağustos 2025 Cumartesi

insan ve insan davranışlarına dair bir çelişki...

kuşkuya yer bırakmayacak bir gözlem gibi duran şu önerme; "bir kere yapan yine yapar, başkasına yapan sana da yapar" insan doğasına dair derin bir sezgiyi içinde barındırıyor gibi görünür.

sanki insan bir davranışı sergilemişse, o davranışın izleri onun karakterine işlemiş; dolayısıyla benzer bir durumda yine benzer bir tercih yapacaktır. 

bu önermede, insanın eylemlerinin tekrar edebilirliği üzerinden bir istikrar varsayımı yatar. ve biz çoğu zaman, deneyimle sabit bildiğimiz bu varsayımı, bir tür koruyucu içgüdüyle geleceğe uyarlamaya çalışırız; birini gözlemleyerek, onun gelecekteki eğilimlerine dair bir öngörü inşa ederiz.

ancak düşünsel düzlemde işler bu kadar basit değildir. çünkü burada genelleme yapılmaktadır. 

mantığın en temel ilkelerinden biri olan "tüm genellemeler istisnaya açıktır" ilkesi uyarınca, bu önerme evrensel doğruluk iddiası taşıdığı sürece, kendini çürütme potansiyelini de içinde barındırır. 

*bir kere yapan yine yapar" demek, insanın her durumda aynı tercihi yapacağını söylemek anlamına gelir ki, bu da insanın iradesini, öğrenmesini, pişmanlığını ve dönüşümünü tümüyle yok sayar. 

oysa insan, aynı nehirde iki kez yıkanamayan bir varlık gibi, her eyleminde biraz değişmiş, biraz başkalaşmış olabilir.

buradaki daha derin çelişki şudur; önerme, mantıksal açıdan problemli olmasına rağmen, insan davranışları içinde tekrar tekrar doğrulanıyor gibi görünür. 

yani genellemenin mantıken hatalı olduğu bilinse de, insanlar bu genellemeyi doğrulamak istercesine, kendi eylemleriyle onu gerçekleştirme eğilimindedir. 

bir başka deyişle, sanki insan; hakkında kurulan yargıyı haklı çıkarmaya meyilli bir varlıktır. 

beklentiyle davranış arasında bir yankı odası oluşur; birey kendisinden bekleneni gerçekleştirmeye meğillidir. bu ise yalnızca kişinin özgürlüğüne değil, başkasının ona yüklediği anlama da bağlıdır.

dolayısıyla bu durum, yalnızca bir önerme-mantık meselesi değildir; aynı zamanda insanın özgürlüğü, başkasıyla kurduğu ilişki ve kendilik inşasıyla da doğrudan ilgilidir. 

burada insanı anlamaya dair temel bir gerilim ortaya çıkar; insan hem öngörülebilir davranışlar sergileyen bir varlık gibi görünür, hem de o öngörüleri boşa çıkarabilecek kadar karmaşık, değişken ve çelişkili bir varlıktır. 

önerme doğru gibi görünür çünkü çoğunluk öyle davranır; fakat bu önerme aynı zamanda özgürlüğe açık olanın ya da bir başka deyişle istisna olarak ortaya çıkanın imkanını inkar eder.

bu çelişkinin kendisi, insanı anlamanın en zorlu ama en verimli noktalarından biridir. 

insan, hem istatistiğin konusu olacak kadar tekrar eden, hem de biricikliğiyle (kendine münhasır doğası) her istatistiği boşa çıkaracak kadar özgürdür (kural-sınır tanımaz, kararlılık ve sadakat gibi ilkeler edinmek zorunda değil) ... 

bilgi, insanı olduğundan daha iyi ya da medeni yapar mı?

dünyada kötülüğün kaynağının cehalet olduğu varsayılır. bu, kısmen doğrudur; ama gözden kaçan şey, bilginin insan üzerindeki etkisinin hiç d...