11 Nisan 2025 Cuma

öfkenin, aklı esir alması (intikam) üzerine...

öfke bir andır, intikam ise bir süreç; bir duygudan yargıya, oradan da cezalandırmaya uzanan bir çizgi bu…

çoğu zaman öfke, ani ve sarsıcı bir patlama olarak yaşanır. bedeni ve zihni birden ele geçirir, kontrolü devre dışı bırakır. ne hissettiğimizi bile tam anlayamadan yüzümüz gerilir, nefesimiz hızlanır, kalbimiz çarpmaya başlar. bilinç arka plana çekilir, dikkatimiz yalnızca öfkelendiğimiz kişiye ya da duruma odaklanır.

tüm dünya silikleşir, sadece o an kalır geriye. çünkü öfke bir andır.

ve her an gibi, öfke de geçer. tıpkı bir kasırga gibi, yıkar geçer. ancak geriye yalnızca yıkıntı kalmaz; bazen daha kalıcı, daha sinsi bir şey de bırakır; intikam arzusu.

işte o noktada, bir duygudan bir niyete, bir tepkiden bir karara geçilmiş olur.

öfke bir savunmadır, intikam ise bir saldırı. öfke kendini koruma refleksiyle doğar; intikam ise bu öfkenin içeride tutulup bilinçli bir yönlendirmeyle şekillenmiş halidir. biri geçici bir duygudur, diğeri kalıcı bir karardır. biri içe yöneliktir, diğeri dışa. ama aralarındaki bağ derin ve dolaylıdır.

intikam çoğu zaman öfkenin içine gizlenmiş bir "hak arama" duygusuyla şekillenir. kişi incinmiştir, öfkelenmiştir ama bu duyguyla kalır, onu besler, büyütür. bir süre sonra "canım yandı" duygusu, "onun da canı yanmalı" isteğine dönüşür. artık acı sadece hissedilmekle kalmaz, karşı tarafa da yaşatılmak istenir. böylece öfke, bir hesaplaşmaya evrilir.

bu noktada önemli bir kırılma yaşanır; bilinç devreye girer ama duygunun hizmetinde…

intikam bilinçli bir eylemdir. kişi ne yaptığını bilir ama neden yaptığını ve yapacaklarının sonuçlarını çoğu zaman fark etmez. çünkü amacı anlamak değil, cezalandırmaktır. artık tepki değil, hedef vardır. öfke kontrol edilebilirken, intikam arzusu yıllarca sürebilir. çünkü kişi öfkesine bir kimlik inşa etmiştir; mağduriyet kimliği.

intikam sadece öfkenin uzantısı değildir, aynı zamanda bir tutsaklıktır. insan intikam arzusu içinde oldukça geçmişe bağlı kalır. geçmişteki acıyı bugünde yaşatır, yeniden üretir. acı bir anı olmaktan çıkar, bir alışkanlığa dönüşür. intikam alındığında rahatlama beklenir ama çoğu zaman daha büyük bir tükenmişlik yaşanır. çünkü intikam, adaletin değil, duygusal tatminin peşindedir. ama tatmin, tükenen bir yaşamın içinden çıkmaz.

tolstoy'un "insan neyle yaşar" adlı kitabında geçen kıvılcımı söndürmeyenin ateşi zapt edemeyeceğini anlatan hikaye, intikam duygusunun nasıl bir yıkıma sebep olduğunu tüm açıklığı ile hafızalara kazıyor. 


bir yumurtanın kaybolmasıyla başlayan bu epik hikaye, farkında olunmadan nasıl büyük felaketlerin doğabileceğini gösterir. huzurlu bir komşuluk ilişkisi, bir tavuğun komşunun bahçesine yumurtlamasıyla çatırdamaya başlar. kadınlardan sonra erkekler de kavgaya dahil olur. tartışma öyle büyür ki, şehre gidip birbirlerini mahkemeye vermekten topraklarını işleyecek zaman bulamaz hale gelirler. ihtiyarlar nasihat etse de gurur öyle ağır basar ki, "özür dilersem küçük düşerim" düşüncesi tarafların kararlarını belirlemeye başlar.

bu, sığ zekalara bir "yumurta hikayesi" gibi gelebilir ama aslında her çağda, herkesin başına gelebilecek kadar gerçek ve evrenseldir. nesne değişir, anlam kalır. kimi zaman bir ev, para, araba, kimi zaman bir söz, kimi zaman sadece bir bakış olur tetikleyici.

dahası, böyle durumlarda öfkenin nasıl başladığı bile unutulur. ilk neden hayal meyal hatırlanırken, karşı tarafın sözleri ve tepkileri akılda tutulur. çünkü öfke hafızayı yapılandırır. gerekli olan anılar saklanır. herkes kendini haklı görür.

intikamın doğasında anlamak yoktur. kişi, çoğu zaman itiraf edemediği bir yara taşır içinde. bu yara kapanmadıkça, acı saldırıya dönüşür. haklılık arzusuyla beslenir, adalet kılığına bürünür, ama temelde bir yıkımdır bu; hem kendini hem muhatabını yok etmeye yönelmiş bir duygu patlamasıdır.

insan affetmediği sürece geçmişe zincirlenir. geleceğe doğru yürüdüğünü sansa da, aslında hep aynı adımda kalır. çünkü intikam, zamanı tersine çevirir. bir kırgınlığa, bir aşağılanma hissine saplanır ve orada yaşamaya başlar.

bu noktada affetmenin ne olduğu da tartışılmalıdır. affetmek, unutmak ya da yok saymak değil, yaşanan olaya bağlanan duygusal bağı çözmektir. kişi, olanı hatırlamaya devam edebilir ama artık ona eşlik eden öfke, kin ya da intikam arzusu taşımaz.

birçok insan "affedersem yine aynısını yapar" korkusuyla affetmeye direnir. oysa affetmek, sınır koymaya engel değildir. aksine sağlıklı bir affediş, sınır koyarak yapılır; "seni anladım, yaşananı da. seni suçlamak yerine, seni böyle davranmaya iten koşulları kavramaya çalışıyorum. ama bu, aynı ilişkiyi sürdürmek zorunda olduğum anlamına gelmez." 

öfke, kin ve intikam bir çeşit bağımlılıktır. kişiyi bir olaya, bir kişiye ya da geçmişe bağlar; onu şimdiden koparır. affetmek ise bu bağdan özgürleşmektir." bana yapılan yanlışla artık kendimi tanımlamıyorum" diyebilmektir. bu da ancak akli bir farkındalıkla mümkündür.

affetmek suçu meşrulaştırmak değil, yaşananın duygusal sorumluluğunu kendi üzerine almaktır; "bunu yaşadım, hissettim ve geçmişte kaldı. bu benim duygusal sınavımdı. artık bu duygunun bana hükmetmesine izin vermeyeceğim." yani affetmek, fail yada nesneye değil, kendi içindeki zincirle (zihinsel) hesaplaşmaktır.

bu bir süreçtir. bugün karar verip yarın affetmiş olamazsınız. bazen aylar alabilir. ama bu yolda olduğunuzu bilmek bile iyileştiricidir. çünkü affetmek, karşıdakinin haklı olduğunu göstermek değil, sizin içsel olarak iyileştiğinizi gösterir.

not; tüm bunların anlaşılması, okuyucunun bir travma içinde olmamasını gerektirir. çünkü travma, objektif düşünmeyi olanaksız kılar. ölüm herkesin başına gelir ve bunu herkes bilir ama yakınını kaybeden birine "başınız sağ olsun" dan fazlası söylenemez. travmanın içinden felsefe üretilemez, ancak zamanla travmanın dışına çıkıldığında bu farkındalık oluşabilir.

konuya dönersek, en yaygın ve tehlikeli yanılgı, intikamın adalet sanılmasıdır. kişi duygusunu kutsar, haklılıkla perdeler. ama haklı olmak iyileştirmez. iyileşmek, anlamaktan geçer. bazen "neden böyle oldu?", "o gün farklı davransaydım bu olur muydu?", "son yıllarda yaptığım seçimler farklı olsaydı sonuç değişir miydi?" gibi sorular sormak, "karşımdaki de insan ve hata yapabilir" diyebilmek, bizi duygusal kaostan kurtarabilir.

öfkeye teslim olmuş biri bunu yapamaz. çünkü öfke anlamayı reddeder; anlamak içinse durup düşünmek, yani sakinleşmek gerekir. oysa intikam, ateşle beslenir.

tolstoy’un hikayesindeki insanlar sadece bir olayı değil, bir gerçeği anlatır; insan affetmediği sürece yaşayamaz. çünkü affetmek, karşı tarafı değil, önce kendini özgürleştirmektir.

çocukların kavgasından kan davası doğuyorsa, sorun çocuklarda değil, onları izleyen gözlerde, onları tasvir eden zihinlerdedir. insan önce kendi öfkesini tanımalıdır. çünkü kontrolsüz öfke yalnızca bireyi değil, toplumun hafızasını da karartır.

intikam insanı insana düşman eder. ama insan neyle yaşar? affederek yaşar. anlayarak, aklını kullanarak, duygularıyla değil bilinciyle karar vererek yaşar.

bazen en büyük güç, karşılık vermemekte saklıdır. insan, öfkesine direnebildiği oranda akıllı ve medenidir.

intikam dışarıdan bir "hak arama" gibi görünse de, aslında içsel bir boşluğu doldurma çabasıdır. incinmişlikten doğar ama iyileştirmez. geçmişe zincirler, kişiyi bir anının esiri yapar.

çocukların kavgasının kan davasına dönüşmesi sadece yaşayanları değil, doğmamış olanları da etkiler. bir kuşak, kendine ait olmayan bir öfkenin mirasçısı olur. tolstoy’un anlattığı yalnızca bir hikaye değil, insanlığın tekrar tekrar içine düştüğü bir çukurdur.

intikam adalet değil, anlayışsızlıktan doğan bir yanılsamadır. insan neyle yaşar sorusunun belki de en sade cevabı şudur; affederek, anlayarak, cesaretle ve akılla…

öfke neden var? bize ne anlatır? çoğu zaman öfkenin altında anlaşılmamışlık, değersizlik, incinmişlik yatar. ama bunlarla yüzleşmek zordur. bu yüzden onların yerine öfke seçilir. öfke aklın kontrolünden geçmediğinde intikama evrilir.

intikam, öfkenin kapanmamış bir hesabıdır. ama en büyük hesaplaşma çoğu zaman karşıyla değil, kişinin kendi içindedir. çünkü intikam, yeniden inşa edilememiş bir benliğin yıkımıdır.

öfke, kontrol edilebildiğinde insanca bir duygudur. intikam ise insanlıktan uzaklaştığımız bir yoldur. biri bizi kendimize yaklaştırabilir, diğeri uzaklaştırır. mesele bastırmak değil, anlamaktır. çünkü ancak anladığımız şeyi dönüştürebiliriz.

ve belki de asıl zafer, öfkeye rağmen intikamdan vazgeçebilmektir...

insan ve bilgi arasındaki ilişki üzerine....

insanlar onlarca farklı şekilde tasnif edilebilir ama bu tasnifler çoğu zaman kimseye bir şey söylemez. insanların bazıları hırsızdır, bazıl...