her kız çocuğu bir anneye dönüşme potansiyelini içinde taşır.
bu yalnızca biyolojik bir olasılık değil, varlığın en köklü taşıyıcılığına dair bir özdür. çünkü insan türünün devamı, yalnızca bir doğum meselesi değil; büyütme, taşıma, katlanma, dönüştürme ve inşa etme meselesidir. bütün bunlar kadının, daha doğrusu annenin varlığında şekillenir.
anne, sadece doğuran değildir; emek veren, bekleyen, susan, uyumayan, bağışlayan, koruyn, büyüten, vazgeçmeyen, sabreden, anlayan ve affedendir (yer yer terlik fırlatandır anne 😁, ama fırlattıran-lar-a bakmalı faal bir akıl).
anne olmak sadece bebekle ilgili bir mesele değildir; bebeğin doğası gereği huysuzluğu bir yana, çoğu zaman özü gereği huysuz olan bir eşle yaşamak zorunda kalmaktır anne olmak...
annenin taşıdığı yük sadece bedensel değil, zihinsel, duygusal ve toplumsaldır.
karnının çatlayana dek büyümesine razı gelmek; gecenin her saatinde uyanmak, uyanmakla kalmayıp sükunetle yatıştırmak, ertesi gün yorgunlukla değil aynı sevgiyle yeniden kalkmaktır anne olmak. işte bu sorumluluk, sıradan insanın taşıyabileceği yüklerin ötesindedir çoğu zaman.
bir erkek olsaydı bu deneyimin içinde, büyük ihtimalle istifa ederdi bu yükten. (doğrusu ben anne olmaklığı anlayamam, sadece üzerine düşünebilirim).
çünkü bu sabır, bu özveri, bu yorgunluk sadece güçle değil, bilinçle taşınır. annenin çilesi bilinçlidir.
kendi acısının ne anlama geldiğini bilerek susar. kendi uykusuzluğunun anlamını bilerek uyanır. kendi yorgunluğunun bir geleceğe hizmet ettiğini bilerek kalkar. işte bu bilinçtir insanı insan yapan.
anne olmak, bir insanın kendi varlığından daha büyük bir varlık için yaşamayı kabul etmesidir. ve bu kabul, en yüksek bilinç düzeyinin göstergesidir.
buradan bakıldığında, insanlık tarihinin en büyük çelişkisi açıkça ortaya çıkar; medeniyet adına düzenler kuran, anayasalar yazan, haklar ilan eden insanlık, en başta medeniyetin temeli olan anneye hak ettiği değeri verememiştir. çünkü medeniyet denilen şey, yüksek binalar ya da düzenli yollarla değil, yüksek bilinçle başlar. ve yüksek bilinç, ancak annesinin (dahası annelerin ve anne adaylarının) ne yaşadığını anlayabilen bir zihinle mümkündür.
medeni toplum, annenin taşıdığı sorumluluğu toplumsal yapıya yansıtabildiği oranda gerçekten medenidir. çünkü medeniyet, başkasının yükünü fark etmekle, kendi konforundan vazgeçebilmeyle, anlayışla, sabırla, özenle, bilinçle kurulur.
bir annenin bebeğini ağlarken sabırla kucağına alması gibi, medeni birey de toplumdaki diğer bireylerin sesine böylece kulak verir.
bir annenin çocuğunu anlamaya çalışması gibi, medeni birey de karşısındakini anlamaya çalışır.
bir annenin kendi ihtiyaçlarını ikinci plana atması gibi, medeni birey de yalnızca kendi çıkarı peşinde koşmaz. işte bu yüzden, anne olmaklık, medeni olmanın en kadim ve en hakiki nüvesidir.
eğer bir toplumda annelik deneyimi yalnızca kadına ait bir yük değil, insan olmanın özü olarak görülseydi; o toplumda zulüm, kibir, anlayışsızlık, öfke, bencillik azalırdı. çünkü herkes, en azından zihinsel düzeyde bir anne gibi düşünmeye denerdi. empati, sabır, sorumluluk ve özveri sadece kadınlara yüklenen değil, insanlığa ait erdemler olurdu.
o halde ideal toplum, annenin taşıdığı bilinçle kurulabilir ancak. ve medeni insan, annenin yaşadıklarını anlayabilen (en azından bunu anlamaya çabalayan) insandır. bu anlayış olmadan yazılan her yasa eksik, çizilen her sınır adaletsiz, kurulan her düzen duygusuz olur.
çünkü en temel değerlerimiz-bilgilerimiz annemizden gelir (her çocuk en temelde annesinin konuştuğu dili konuşur. hemde de annesinin konuştuğu şekilde) ; çünkü varlığımızın anlamı onun sabrında gizlidir (yani en temelde her çocuk annesi gibi düşünür).
ve bu sabrı anlamayan hiçbir bilinç, gerçek anlamda medenileşemez.
işte bu yüzden, medeni toplum ancak anne üzerinden anlaşılabilir. çünkü anne, sadece insanı değil; insanlığı taşır.
anneyi anlamak kadını anlamakla, kadını anlamak kız çocuğunu anlamakla mümkündür. yani insanlık (özellikle erkekler), ne olup bittiğini anladıklarında anneyi; dolayısı ile kızı ve kadını anlamış olacaklar. yani ne olup bittiğini anlamak, kızı, kadını, anneyi; yani çabayı, özveriyi, emeği, sabrı, sağduyuyu, empatiyi anlamakla mümkündür...
anneler yoksa insan türü yok demektir. peki babalar bu işin neresinde? ontolojik - biyolojik olarak yerleri belli (bir damla! katkıları olduğu aşikar) ama bilinç düzeyinde nerede oldukları tartışılır...
erkeklerin genelde savaştıkları görülür; ideoloji, din, bilim, tarih, para, kariyer, vb uğruna...
bir çocuk, yani insan türünü mümkün kılan nüve için savaşmakta (genelde direniş şeklinde olur bu savaş) kadınların payına düşer; aslında bilinçli olarak kabullenirler onlar bunu...
bu bilinç dolayısı ile anne olmak bir değerdir. ve her anne değerlidir. bunu hiçe saymak ya da göz ardı etmek cehalet değilse zihinsel bir özürdür.
dolayısı ile gelinen günde teknoloji gelişmiş olabilir ama insan türünün geliştiğini iddia etmek ahmaklıktır...