görseli özenle seçtim çünkü muhalefet etmenin bir kişi ya da gruba karşı çıkmak, hatta onlarla mücadele etmek olduğu düşüncesi yaygın. biz bu genel kanıyı sahiplenmek yerine, kavramı düşüncenin konusu yapmaya çalışacağız.
aslı arapça خ ل ف (h-l-f) kökünden türeyen muhalefet kavramı, bu kökün anlam derinliği sebebiyle etimolojik olarak ele alınmayı hak eder.
kök, genellikle "ardından gelmek, gerisinde bulunmak, yerini almak" gibi anlamlarla bilinse de en temelde "kokmak, kokusu değişmek, bozulmak" (خلف) anlamına gelir.
kokmak ya da kokunun bozulması, değişimi gösterir.
çocuğun babasının ahlakından sapması gibi ifadelerde de görüldüğü gibi, burada değişen ve hemen ardından gelen bir durum söz konusudur. bu bağlamda kök, "arkasında kalmak", "gerisinde kalmak", "... den sonra gelmek", "yerine geçmek" gibi anlamlar da kazanır.
aynı kökten türeyen bazı kelimeler şunlardır;
halefe (خَلَفَ): ardından gelmek, birinin yerine geçmek.
halife (خَلِيفَة): yerine geçen, mevcut görevi devralan.
hilaf (خِلَاف): karşıtlık, ayrılık, görüş farklılığı.
ihtilaf (اِخْتِلَاف): ayrışma, çeşitlilik, çoğulculuk. (düşünsel çoğulculuğun, alternatif bakış açılarının doğuş alanı)
muhalefet (مُخَالَفَة): karşı çıkma, zıtlaşma, aykırı davranma. mufa'ale babındandır (فَاعَلَ / يُفَاعِلُ / مُفَاعَلَة), yani karşılıklı eylem içerir. bu da muhalefeti etkileşimli bir zıtlık-diyalektik ilişkisine dönüştürür.
muhalefet, yalnızca karşı durmak değil; yer değiştirmek, alternatif üretmek, sorgulamak, ayrışmak ve yeniden anlam kurmaktır. bu çok katmanlı yapı, kavramın sadece siyasal pozisyonlara indirgenemeyeceğini gösterir.
modern kullanımda muhalefet genellikle siyasal bir kimliğe indirgenmiş; kültürel bir başka pozisyon olan düşmanlıkla karıştırılmıştır.
muhalefet yalnızca karşı çıkmak değildir. aynı zamanda var olanı yeniden değerlendirmek ve başka bir ihtimali düşünmek anlamına gelir. taraf olmak değil, düşünmeye devam edebilmektir esas olan.
gelinen günde muhalefet dendiğinde bir partiye, kişiye ya da ideolojiye karşı duran kimlik akla gelir. ancak muhalefet sadece politik bir duruş değildir; toplumsal yapıların, yerleşik değerlerin, kurumların, hatta inanç kalıplarının sorgulanmasıdır. bu tür bir muhalefet düşmanlık değil, düşüncenin yeniden doğuşudur.
eleştiriyi bastırmak isteyen yapılar, muhalefeti yaftalayarak etkisizleştirmeye çalışır; bölücü, hain, düşman…
oysa muhalefet, yıkmak için değil; anlamak, açığa çıkarmak ve gerekiyorsa yeniden kurmak içindir.
muhalefeti doğru anlamak için onu psikolojik ve sosyolojik düzeylerde düşünmek gerekir. bireyin muhalefetle kurduğu ilişki, hem kişisel geçmişinden hem de toplumla kurduğu bağlardan etkilenir.
psikolojik düzeyde sığ muhalefet, çoğunlukla duygusal tepkilerle şekillenir. zihin, karmaşık yapılarla baş edemediğinde onları basitleştirir. çocuklukta öğrenilen otorite algısı, kişinin muhalefet biçimini belirleyebilir. ebeveynin baskısıyla büyüyen biri için her otorite tehdittir. travmatik deneyimler öfkeye, öfke genellemeye dönüşür. bir sistemden zarar gören biri, tüm benzer yapıları düşman ilan edebilir. kimlik temelli muhalefet, bireyin bir "biz" duygusu kurup, karşısındakileri otomatik olarak "öteki" yapmasına neden olur.
cumhuriyet, demokrasi, laiklik, hukuk, din, eğitim, sağlık, bilim ve tarih… yeryüzünde kötüye kullanılmamış neredeyse hiçbir yapı yoktur. bu nedenle kötüye kullanılıyor diye her yapıyı topyekun reddetmek değil; bu kullanımı mümkün kılan niyet ve zihniyeti sorgulamak gerekir.
düşünsel muhalefet, olgunluk gerektirir. birey, kendi deneyimlerinin sınırlı olduğunu kabul eder ve onlara hakikat muamelesi yapmaz. bu muhalefet biçimi öfkeye değil, meraka dayanır. neden böyle düşünüyorlar? ben bu yapıyı neden rahatsız edici buluyorum? benzer bir yapı başka bir toplumda nasıl işliyor? bu çelişkinin kaynağı ne olabilir?
düşünsel muhalefet, düşmanlık kurmak yerine bağ kurmayı hedefler. değişimi dışarıdan değil, içeriden başlatır. önce anlamalıyım, sonra değerlendirebilirim. çünkü yargıladığımda düşünme sona erer. oysa ben düşünmenin sona ermesini değil, sürmesini istiyorum.
toplumlar çoğu zaman çatışma ve karşıtlık üzerine şekillenir. bu çatışma, genel kanılar ve iktidarın tanımladığı kimliklerle başlar. muhalefet, buna karşı bir anti-kimlik oluşturur. ancak her iki kimlik de sistemi ayakta tutar. medya, din, eğitim ve gelenek aracılığıyla bu muhalefet, sistemin kontrollü muhalifi haline gelir. böylece muhalefet partisi sistemi eleştirse de onun meşruiyetini sorgulamaz.
sendikalar işçiyi savunsa da emek-sermaye ilişkisini değil, sadece kötü işvereni hedef alırlar. bu, sığ muhalefettir. bir açıdan muhalefet dahi değil sadece mağduriyet çığırtkanlığıdır bunlar.
sendikal oluşum en temelde yanlıştır belki. neden bunu düşüncenin konusu yapmıyoruz? galiba düşünmek sanıldığı kadar konforlu değil. bu yüzden gruplar, ekoller, partiler, ideolojiler düşünsel devrim yapamazlar. hatta belki hiç düşünemez sadece hesap yaparlar pozisyonlarını korumak için. ama bu da sığ bir değerlendirme biçimi olduğu için, meseleleri bu kadar sığ ele alamayız biz...
benzer nedenle siyasi muhalefet çoğu zaman, düşünmeye değil pozisyon almaya dönüşür. iktidara karşı olan biri, onun her sözüne en baştan karşı çıkar. ne söylenirse söylensin, doğru olma ihtimali yok sayılır. benzer şekilde iktidar da muhaliflerin haklı eleştirilerini saldırı olarak görür.
bir insanın tüm fikirlerinin yanlış olması teknik olarak mümkün değildir. hata ile doğru söyleyebilir yahu... ama düşmanlık benimsendiğinde, o kişinin herhangi bir doğru söylemesi kabul edilemez hale gelir. onu dinlemek bile tahammül edilemez bir eyleme dönüşür. böylece anlamak imkansızlaşır.
ön kabuller her şeyi belirler. adalet yalnızca "bizim" için çalışır hale gelir. özgürlük, sadece bizim tarafın hakkıdır. karşı taraf özgürlük istememelidir bile, çünkü onlar bizden değildir.
sosyolojik düzeyde düşünsel muhalefet, yapının kendi kendini nasıl meşrulaştırdığını sorgular. normlar, değerler, inançlar nasıl oluşmuştur? bu yapılar kime hizmet eder, kimi dışlar? meşruiyetin kaynağı güç müdür, sayı mıdır, gelenek midir? düşünsel muhalefet yalnız bugünü değil, tarihi ve kültürü de sorgular. toplum neden farklı düşüneni yaftalar? neden her farklılık düşmanlığa dönüşür? hangi sistemler, bireysel düşünceyi bastırmadan var olabilir?
benim muhalefetim, herkesin eşit hak ve hürriyetini ihlal eden her yapı, kurum ve inancadır. bu bir dışlama ya da yıkma değil; anlamaya çalışan bir duruştur. çünkü çoğu insan, inançları, alışkanlıkları ya da korkuları içinde, ne yaptığını tam olarak bilmeden yapar. bu yüzden onları yargılayamam. yargılarsam düşünmeyi bırakmış olurum. eleştiririm çünkü eleştiri düşünmenin alanını açar. düşüncelerimi paylaşırım çünkü bir başkası da bundan ilham alabilir yada sınayabilir ve ben bu sayede yeniden düşünebilirim.. daha önemlisi paylaşılamayan-konuşulamayan düşünce ne kadar düşüncedir tartışılır...
benim muhalefetim kimseyi hedef almaz. kişiler değil, fikirler eleştirilir. çelişkili ya da yetersiz gördüğüm düşüncelere muhalefet ederim. bu tavır, beni kimseye düşman edemez. çünkü düşünsel olarak birine düşmanlık etmek, düşünceyle ilişkiyi kesmek demektir.
adalet, özgürlük ya da düşünsel çelişkiler nedeniyle eleştirdiğim bir düşünceye savaş açamam. çünkü düşüncemin nesnesiyle savaşamam. eğer değersizse, zaten düşüncemin konusu olamaz.
o halde ben, eleştirdiğim şeye ne dost ne düşman olurum. sadece belirli bir düşünsel uzaklıkta dururum.
resme çok yakın ya da çok uzak olmak, bütününü görmeyi engeller. bu yüzden mesafeyi korumak gerekir. haklı olmak, düşünsel olarak değerli değildir. çünkü herkes durduğu yerden haklıdır. oysa muhalefeti düşünsel bir pozisyon olarak benimseyen biri ne sağda ne solda durabilir. çünkü durduğumuz yer, doğrunun ne olduğunu belirler.
muhalefet, düşünsel olarak benimseyen biri için her zaman ve her yerde aktif bir tutumdur. adalet, özgürlük, ilke ve çelişki sorunlarının yaşanmadığı ne bir gün ne de bir mekan vardır. bu yüzden düşünsel muhalefet, kimden geldiğine bakmadan yalnızca düşünceleri düşüncenin konusu yapar.
yalnız kalabiliriz. ama kimseye düşman, bir grubun yandaşı, bir ekolün parçası, ne bölücü ne de işbirlikçi olamayız.
çünkü kavramı ve yargıları çözümleri biz. tüm ön kabullerden olabildiğince uzak bir bilinçle...
bu bilinç bizi herhangi bir ideolojik kümeye değil, düşüncenin kendisine bağlar. biz solculara muhalefet ediyoruz çünkü laiklik ve demokrasi ilkelerini savunduklarını söylemelerine rağmen, bu değerleri yalnızca kendi yorumlarına göre işletiyorlar. farklı inançlara tahammül göstermiyor, herkesin eşit söz hakkını savunmuyor, eleştiriden rahatsızlık duyuyorlar.
biz sağcılara muhalefet ediyoruz çünkü iktidarda olmalarına rağmen güven ortamı ve adaleti benimsemek ve tesis etmek yerine yerine, toplumu her geçen gün daha çok kutuplaştırıyor, bölüp parçalıyorlar. güven ve adaletin ne olduğu dahi tartışmalı hale geldi.
halka da muhalefet ediyoruz çünkü bilgi sahibi olmadan hüküm veriyorlar. neyin neden servis edildiğini sorgulamadan, kulaktan dolma bilgilerle insanları yaftalıyor, adaleti intikama dönüştürüyorlar. okuma taraftarı değiller, hatta halkın sekülerlerinin dahi okuyanın okuduğunu dile getirmesine tahammülleri yok.
din adamlarına muhalefet ediyoruz çünkü din sanki onlara hizmet eden bir aparat. yahu milyon tane farklı açıklaması olan din olgusunun yeni bir açıklamasının kime ne zararı olabilir? niye sizin tekelinizde bu din? yoksa tanrı size çifte standart mı uyguluyor? kesin kitapların birinde sizin seçkin pozisyonunuzu belirleyen bir ifade vardır değil mi...
tarihçilere de muhalefet ediyoruz çünkü tarihi anlatırken seçici davranıyor, parçayla bütünü karıştırıyorlar. tarih durduğunuz yere göre şekil alıyor ve her tarihçi kendi anlattığı tarihe hakikat muamelesi yapıyor ve bizim de ona onun gibi inanmamızı istiyor.
bilim insanlarına da muhalefetiz çünkü bilimi mutlak doğru gibi sunuyor, bilimin yargılarının eleştirilmesinden rahatsız oluyorlar (metodu eleştirsek başımıza neler geleceğini kestirmek zor. malum bu dinin inananı da az değil). yahu bilim varsayımları deney ve gözlem yolu ile sınar ve kanaat elde eder. en temelde deney ve gözlemden ziyade varsayım vardır her zaman. bu nedenle deney sırasında varsayıma muhalif bir durum oluştuğunda varsayımın hatalı olduğuna değil deneyin başarısız olduğuna hükmedilir. tüme varımla da kanaat elde edilir. bu nedenle çok değil bir kaç asır sonra bilgiler yeni varsayım, yeni deney ve yeni gözlemle güncellenir. bu bilimin kaçınılmaz doğası olmasına rağmen her anlatılarına mutlak doğru derecesinde inanmamızı isterler. oysa sadece metodu biraz farkı olan yorumlardan bir yorum yaptıkları şey.
arkeologlara muhalifiz çünkü yorumlarını mutlak bilgi gibi aktarıyorlar. yahu her yeni buluntuda tarihi yeniden yazanlara itibar etmek ne kadar mantıklı?
belli ki bundan sonraki kesif, bunu sildirip yenisini yazdıracak. o halde buna neden kanayım ki?
modern ya da geleneksel tıbba muhalifim. çünkü her ikisi de zaman zaman bilimsel etikle çelişen, çelişkili açıklamalar yapabiliyor.
biz metroda ayrı, tutarlılığa ayrı bağlıyız. ama ikisininde de tutarlılık ararız. kimden gelirse gelsin; bilgi, yorum, düşünce ve değer sorgulanabilir olmalıdır.
bizim pozisyonumuz, düşüncenin açık alanında, herkesle eşit mesafede ama düşünceye yakın bir yerde durmak.
çünkü biz kavramları düşüncenin konusu yapıyoruz. düşünmeye devam ediyoruz. kimseye düşman olmadan…
muhalefet akıllı adamların, inatlaşmak ise cahillerin işidir...