1 Nisan 2025 Salı

öfke, bilinç, pişmanlık ve dolayısı ile üzüntü (hüzün) üzerine...


öfke, bilinç, pişmanlık ve üzüntü arasında kurulan ilişki hem nörofizyolojik hem de düşünsel düzlemde oldukça güçlüdür. 

öfke bir tepkidir ama bu tepki düşünceyle değil, tehdit (yada an itibari ile içinden çıkılmaz gibi görülen bir problem) algısıyla başlar. 

yani bilinçli bir karar sonucu değil, içsel bir savunma mekanizması sonucu devreye girer. 


bu yüzden "öfke düşünerek oluşmaz" demek oldukça yerindedir. nihayetinde hiç kimse, mevcut durumu analiz edip "tam şu an öfkelenmeliyim" diyerek öfkelenmez. 


öfke, savaş ya da kaç modunu tetikler. nörofizyologlar, savaş ya da kaç tepkisinin, limbik sistemin özellikle amigdala tarafından başlatıldığını ve bilinçli kortikal süreçler henüz devrede değilken oluştuğunu söylerler. 

insan o anda düşünmez, algılar ve tepki verir. hatta öfke çoğu zaman düşünmenin yerini alır. 


insan normal şartlarda 180 c görüş açısına sahipken öfke anında yaklaşık 30 c bir açı ile görür olup biteni. öfkeli olduğu kişiye odaklanmaktan kendini alıkoyamaz kimse. 

yani öfke anında dikkat daralır, görüş açısı fizyolojik olarak kısıtlanır.

bilinç ise bu sürece genellikle sonradan dahil olur. öfke nöbeti geçtikten, yani kortizol ve adrenalin seviyesi düştükten sonra bilinç tekrar devreye girer ve olanları değerlendirmeye başlar (bu nörofizyolojik açıklama). 

işte burada devreye pişmanlık girer. çünkü bilinç, öfkenin hakimiyetinde yapılanların kendine ait olmadığını fark eder. 

bir nevi, "ben o an ben değildim" hissi oluşur. bu çok temel bir ayrışmadır. insan kendi davranışlarını benimseyemez ve bu yabancılaşma pişmanlık duygusunu doğurur.

pişmanlık, geçmişteki bir olayın yeniden değerlendirilmesidir. bu yönüyle zamanla, hafızayla ve bilinçle ilgilidir. 

pişmanlık aynı zamanda insanın içindeki "daha iyi bir versiyona" dair inancının işaretidir. 

çünkü pişman olan kişi, başka türlü davranabileceğini kabul eder. bu farkında olmamızın umutlu bir yan da taşır içinde.

üzüntü ise bir yardım çağrısıdır. fakat bu yardım başkasından çok kendine yöneliktir. çünkü bilinç pişmanlığı fark ettiğinde artık öfkeyle oluşan yarayı sarmaya çalışır. 

burada hem onarma isteği hem de kendi içinde barışı yeniden kurma arzusu vardır. bu yüzden üzüntü, yüzleşmenin en medeni formudur.

öfke bir "an" dır, ama pişmanlık ve üzüntü bir "zaman" sürecidir. bu ayrım çok önemlidir. 

çünkü öfkenin hızlı, ani ve patlayıcı doğası karşısında pişmanlık ve üzüntü daha yavaş, daha sindirerek işleyen bilinçli duygulardır. 

biri sadece bedenle yaşanırken, diğerleri bilinçle ve vicdanla yaşanır.

fakat şunu biliyoruz ki; öfke, insanın yaşamından onu tamamen çıkarması mümkün gibi görünmeyen bir duygudur (belki de mümkündür, bilemiyorum). 

peki öfkeyi engellemek mümkün değilse, onunla birlikte kalabilmeyi, onu geçip kendine ulaşabilmeyi öğrenmek mümkün mü acaba?

dahası hem bilinçli öfkeye tam olması gerektiği yerde olması gereken şekilde sahip olacağız ama hiç bir öfkelenimimiz sonrasında düşünsel bir zeminde olan biteni çözümlediğimizde pişman olup üzüleceğimiz durumların sebebi olmayacak (demek ki; duygusal tepkilerimiz bilişsel hüznümüzün nedeni). 

yani öfkenin kendisi düşünsel olacak ve ne bireysel ne toplumsal soruna sebep olmayacak. bu mümkün mü acaba? 

mümkün mü değil mi ayrı bir tartışmanın konusu ama şurası net ki; bu yolculuk başlı başına bilişsel bir yolculuk ve çok değerli... 

yeniden düşünme üzerine düşünce denemesi...

düşünme eylemi, çoğu zaman yapılageldiği gibi yalnızca zihinsel bir uğraş, kelimelerle oyalanmak-oynamak ya da belli fikirleri tekrarlamak -...